1 MAYIS’TA İKİ FARKLI “YAN”…

 

Değişik bir 1 Mayıs’tı.

Bir yanda Biji Yek Gulan, diyenler; diğer yanda “Mustafa Kemal’in askerleriyiz,” diye yeri göğü inleten büyük kalabalıklar.

Olup bitenlere daha yakından ve dikkatlice baktığınız zaman ise, her iki yanın kendi içlerinde yine oldukça değişik gelişmeleri yakalayabiliyordunuz…

Birinci yandaki gelişmenin merkezinde, 1 Mayıs’ı “Biji Yek Gulan” olarak kutlayanların saflarında [bugüne kadar] yer almış ve “Yaşasın 1 Mayıs” sloganını Kürtçe seslendirmenin bir “ileri demokrasi” adımı olduğuna inanmış insanların zihinlerinde uyanmakta olan soru işareti yer almaktadır.

Gerçekten, zaman zaman Kürtçe sloganlar atmayı ve bunu bir ana-dil sorunu haline getirerek demokrasi talebi olarak ileri sürmeyi, bu talebin içine ustaca yerleştirilmiş emperyalizm faktörünü görmezden gelerek, entel bir platformda tartışabilirsiniz…

Hem entel ve hem de dantel bir ortamda süslü, lirik cümleler kurabilir, nutuklar atabilirsiniz…

Kendinizi böylece daha demokrat, daha özgürlükçü, derin bir birey ve hatta ileri bir “sol”cu dahi hissedebilirsiniz…

Ama gün gelir, içinde yaşadığımız koşulların yakıcı gerçeği bu hissiyatınızı sorgulamanızı gerektirebilir.

Emperyalizmin Ortadoğu’daki ulusal devletlere karşı sürdürdüğü saldırı bugünün koşullarında o kadar somut, o kadar açık ve vahşicedir ki, bu gerçeği slogan edebiyatından çıkartıp, somut gerçekleri ile karşınıza koyduğunuzda yukarıda “gereklilik” olarak sunduğumuz sorgulama, acil bir zorunluluk haline dönüşebilir.

İşte yazımızın başında “birinci yan” olarak isimlendirdiğimiz yapıların içinde yer aldığını umut ediğimiz gelişme bu zorunluluğun yarattığı bir bilinç kıpırdanmasıdır…

Bu kıpırdanma, entel-dantellik ortamından vatanı savunma cephesine doğru yol almaya başlayan irili ufaklı bilinç sıçramalarıdır.

Emperyalizmi, içinde yaşanılan somut koşulların içinde tespit ederek, mevzilenme ihtiyacına doğru yol alma ihtiyacının belirtileridir.

Yaşadığımız 1 Mayıs’ta tespit ettiğimiz ikinci büyük değişiklik ise, yine yazımızın başında sözünü ettiğimiz “ikinci yan”da görülmektedir:

Bu kalabalığın içinde vatan savunması yapan Cumhuriyet güçleri ile emek cephesi hep birlikte bağırmaktadırlar:

- Mustafa Kemal’in askerleriyiz!

Bunun anlamı çok büyüktür.

Kurtuluş anahtarı bu üç sözcüğün ifade ettiği anlamın içindedir.

Türkiye’nin emekçileri önlerindeki hedefi, birlikte mevzilenecekleri güçleri seçmişlerdir.

Seçilen bu hedef, Atatürk’te birleşmektir!..

Atatürk, dünyada emperyalizme karşı ilk milli kurtuluş savaşını zafere ulaştıran önderdir.

Atatürk, emperyalizme karşı mazlum ulusların birleşerek mücadele etmeleri gerektiğini söylemiş ve bu düşüncesini mücadelesinin en temel stratejisi haline getirmiş ve en önemlisi, uygulamış bir büyük insandır!

Çünkü Mustafa Kemal Atatürk’e göre, mazlum ulusları parçalayarak değil, emperyalizme karşı birleştirerek zafere ulaşılabilir.

Büyük Ortadoğu stratejisinin özü, Ortadoğu’nun mazlum milletlerini parçalayarak bölmek ve bu yolla zenginliklerine el koyma hedefine dayanmaktadır.

Ayrılıkçı her türlü politika ve siyaset bu bölme stratejinin taşeronluğunu yapmaktır.

Bu noktada sorunu şu iki cümle ile özetleyebiliriz:

Bu mücadelede, bir yanda Mustafa Kemal’in askerleri vardır; öte yanda ise, emperyalizmin askerleri…

Evet, doğru bildiniz, bu bir savaştır.

PKK ile yürütülen savaş gerçeğin sadece vitrinidir; asıl savaş, Mustafa Kemal’in askerleri ile emperyalizmin askerleri arasındaki bir mücadeledir…

Önceki ve Sonraki Yazılar