50 METRE UYGULAMASI...

 

Bilindiği gibi sahil şeridinden [yasa buna kıyı-kenar çizgisi diyor]  itibaren 50 metre mesafe içinde yapı yapılamaz.

Duvar, çit ve benzeri hiçbir yapı unsuru bu alanı kapatamaz.

Bu bir kanun hükmüdür.

Ancak kanunların uygulamasında iki farklı görüş ve anlayış hâkimdir.

Birinci görüş, kanunun “lafzı ile” uygulanması yönündedir.

Yani, ilgili kanun maddesinin tıpa/tıp kelime anlamı ile ve koşullardan azade bir biçimde ve şekli bir uygulama…

İkinci görüşü benimseyenler ise, kanunun varlık nedenini göz önünde tutan bir uygulamanın doğru olacağını savunurlar.

Kanunun tümü ya da ilgili maddenin varlık nedeni nedir?

TBMM bu kanunu niçin çıkartmıştır?

Mesele bu amacı yakalamak ve onu hayata geçirmektir.

Gelelim yukarıda sözünü ettiğimiz “50 metre” yasağının uygulamasına…

Kanunun, sözünü ettiğimiz yasağı koymasının tek amacı, kıyıların bir takım kişilerce kapatılarak halkın istifadesinden arındırılmasının önüne geçmektir.

Halkın denizden ve deniz kıyılarından yararlanmasına engel olan davranışlara set çekmektir.

Çünkü deniz hepimizindir, kamunun malıdır ve herkesin istifadesine açık olmalıdır.

Şimdi gelelim Akbük Belediyesi’nin sahil şeridine inşa etmekte olduğu büfelere karşı başlatılan eleştiri kampanyasına…

Bizce bu eleştirilerin tümü ile haksızdır.

Kanunun “lafzı ile” uygulanması anlayışının bir sonucudur.

Evet, Akbük Belediyesi söz konusu büfeleri 50 metrelik alanın içine yapmaktadır.

Ama, bu uygulama halkın denize girmesine engel değildir.

Sahil boyunda yapılabilecek yürüyüşlere ve spor etkinliklerine mani değildir.

Tam aksine…

Bu büfeler denize giren halka hizmet sunacaktır.

Sahilde gezinti yapan insanlara meşrubat, çay ve su gibi katkılar sağlayacaktır.

Amaç, halkın denizden istifadesine engel olmak değil, o yararlanmayı zenginleştirmektir.

Eleştirinin tek amacı kamusal yarar olmalıdır.

Halkın nimetlerden ve hizmetlerden en geniş bir biçimde istifadesinin sağlanması yönünde olmalıdır.

Ama, bunun yanında sözünü ettiğimiz ölçülerde yapılan ve kamusal yarar hedefi taşıyan eleştiriler de eleştirilen kişiler tarafından anlayış ve hoş görü ile karşılanmalıdır.

Hep bildiğimiz ya da dilimize pelesenk yaptığımız gibi, “demokrasi bir kültür sorunu”dur.

Belirli bir düzeyde kültürlü, hazımlı ve hoş görülü olmayı gerektirir.

Eleştiren eleştirisini kamusal yarar için yapmalı, eleştirilen ise, yapılan eleştiri içindeki “kamusal yarar” unsurunu soğukkanlılıkla bulup çıkartmalı ve bundan yararlanmayı bilmelidir.

Bir başka deyişle, eleştiren çevresine kamu yararı gözlüğü ile bakmalı; eleştirilen ise, eleştirilmeyecek yararlı işler yapmayı düstur edinmeli ve bu tutumunu sürdürmelidir.

Bu karşılıklı aktivite içinde sağlıklı bir denge kurulduğu zaman ortaya çıkacak yarar, halka aittir.

Hepimize ve her birimize dönüktür.

Ve demokratik seviyemiz ve kişisel kültürümüzle ilgilidir.

Demokrasi kültürü olan erdemli bir insan, şairin dediği gibi, “hak bellediği yolda yalnız yürümeyi” de bilmelidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar