E. TURGUT TEKİN

E. TURGUT TEKİN

"Akça Kenti"

Söke'nin Ticari

 

hacmindeki küçülme pazar yeri ile

 

alakalı değildir

 

Söke'ye kurulduğu yıllarda, "Akça Kenti" diyorlarmış. "Söke" adını ise sonra almış. Bu adların verilişi ile ilgili birkaç öykü ve söylenti var. Bu yazımızda bunlar üzerinde durmayacağız.

 

Söke'nin geçmişten bu yana ticari hayatına kısaca bakacağız.

 

Burada adı geçen "Akça" sözü, "Ak, beyaz" anlamında değil, "Para" manasındadır. Demek ki eskiler, buraya pazar şehri diyordu. Neden? Çünkü o yıllarda da, Söke'de pazar kurulur, alışveriş canlı olurdu. Tarihi Miletos Kenti, limanlarını kaybettikten, denizden uzak kaldıktan sonra, bataklığa dönüşüyor, sivri sinekten oturulmaz hale geliyor. Tam o yıllarda da bölge Türkler'in eline geçiyor. Türkler, daha avantajlı yerlere yeni kentler kurmaya başlıyorlar. Hem Karina ve hem de Skalanova (Kuşadası) limanlarına da yakın olan Söke'yi kuruyorlar.

 

Söke'ye o yıllarda parakenti anlamına gelen "Akçaşehir" adını veriyorlar. Çünkü o yıllarda para burada var. Aydın ilinin batısının rakipsiz kentidir ve çarşısıyla, pazarıyla oldukça zengin bir konuma sahiptir. Akçe oldukça boldur.  Bu bolluktan dolayı buranın adı, "Akçakent" haline dönüşüyor. Aydın'dan, Denizli'den, Nazilli'den, Tire'den hatta İzmir'den bile bu pazara pazarcılar gelmeye başlıyor. Hacmi ve muhtevası o kadar çok büyüyor ki gerek Cumhuriyetten önce ve gerekse sonra, 1990'lı yıllara kadar dillerde bir destan gibi dolaşıyor. Yanıma yaşlılardan, esnaftan bazı insanlar gelip soruyorlar "Söke'ye ne oldu da böyle köhneleşti?" Bazıları da diyorlar ki, "Yeni pazaryeri ve uygulamaları, hem pazarı küçülttü ve hem de çarşıyı öldürdü" Eğer dedikleri doğru bir varsayım olsaydı, "Pazar küçülürken, çarşı canlanırdı" Mantıklı düşünüldüğünde doğrusu du budur. Halk pazarında bulamayınca, çarşıdan alışveriş yapacak ve böylece çarşı canlanacaktı. Zaten belediyemiz de yeni uygulamayı başlattı. Yani, mümkün oldukça Söke'ye fazla yabancı sokmayıp, Söke'nin parasının Söke'de kalmasını Söke esnafının canlanmasını sağlamaktı.

 

Ama bu mantıklı uygulamaya rağmen Söke'nin eski yıllara oranla ticari merkez konumu öldü. Bunun halkımızın sandığı gibi yeni pazar yeri ve uygulamasıyla alakası yoktur. Öyle ise ortada başka etkenler vardı. Şimdi gelin, bu etkenler üzerinde kısaca duralım:

 

1- Pazar yerleri çoğaldı: Eskiden bölgede pazarlar azdı. Olarlarda sebze, meyve pazarı konumundaydı. Şimdi Söke merkezde semt pazarları, Sazlıköy, Savuca, Yenidoğan, Güllübahçe, Atburgazı, Sarıkemer, Bağarası, Akköy, Didim, Akbük, Kuşadası, Davutlar, Güzelçamlı, Ortalar, Germencik, incirliova, Koçarlı gibi yeni güçlü pazarlar kurulmaya başladı. Artık pazarcılar, kendi bölgesini bırakıpta kolay kolay başka pazarlara gitmiyorlar. Söke'ye bu nedenle ne fazla pazarcı ve ne de pazar alışverişi yapacak vatandaş gelmiyor.

 

2- Söke ticari anlamda merkezi konumu koruyamadı. Büyük şirketler kurulup, büyük çapta pazarlama, tanıma organizasyonlarını geliştiremedi. Tespo gibi bakkal ve market esnafına toptan mal verecek güçle bir şirkete sahip olamadı. Bu şirket dev mağazasını Kuşadası'na kurdu. Gima, Migros, Şok, Pehlivanoğlu, Bim gibi zincirli tüketim malları satan mağazalar hem pazarları ve hem çarşıları can evinden vurdular. 1990'dan önce, böyle güçlü mağazalar yörede yoktu.

 

3- Söke'nin esnafının mal satacağı bazı daireler ve kurumlar, İzmir, Aydın gibi büyük kentlerden mal alıyor. Bu nedenle Söke esnafı mağdur oluyor, çarşı büyüyeceği yerde küçülüyor. Söke'de bu gücü taşıyacak büyük çapta toptancılar olsa o pazarlamacılara rakip ve alternatif olurlar, ama ne yazık ki yoktur.

 

4- Söke, Kuşadası ve Didim kadar turizm alanın da; Aydın, Nazilli, Denizli, Torbalı kadar da  sanayi dalında büyüyemedi. Büyüme olmayınca, nüfus artmadığı gibi işçilerden dolayı nakit akışı da olamadı.

 

5- Söke çarşısın da değilde, Yenidoğan, Bodrum yolu üzerinde kurulan faktöri mağazaları ve Kuşadası ile Didim'de oluşan ticari aktivite Söke'yi ölü bir kent haline dönüştürdü. Hele bu yıl ki sürecek olan kuraklık ise tarımın canına okuyacak. Yıllardır yazıyoruz ki Çine ve Sarıçay Barajları acil yapılsın.

 

Ama ne yazık ki, yapılmıyor. "Niye yapmıyorsunuz?" diye sorunca muhataplar kızıyorlar, küsüyorlar. Dün Özbaşı Köyü'nde acı bir intihar olayı yaşadık. Sebep, aldığı krediyi ödeyemiyor. Niye, ürettiği alın teri emeği para etmiyor. Geçenlerde Burunköy'e gittim. Orada Eşref Çiftçi'yi ziyaret ettim. Bahçesinde greyfurt ve portakallar eskisi ile yenisi dallarda yan yana duruyor. Ona sordum:

 

- Bağarası ve Söke pazarları burnunun dibinde, niye toplayıp götürüp satmıyorsun? Yanı gülünç oldu.

 

-Toplayıp pazara götürdüm. Sulamam, ilaçlamam, toplamam öte dursun; pazara götürme parasını çıkaramadım. Varsın8 dalında çürüsün. Gelip, giden eş dost yesin, daha iyi.

 

İşte pazarıyla, pamuğuyla, çizmesiyle, beyleriyle, zenginliğiyle dillere destan olan Söke'nin bugünkü içler acısı durumu. Çiftçi ağlıyor, esnaf ağlıyor, sanayi esnafı ağlıyor, bir dokun bin ah işit. Küresel ısınma, su kıtlığı ve kuraklık bu yıl en çok Söke'yi vuracak. Eğer Çine Barajı yapılsaydı, politikacılar biraz olsun kaynak bulsaydı, devlet kaynakları böyle öncelikli işlere transfer edilseydi, bu barajda biriken su Söke Ovası'na yeteerdi. Benim, Söke'de dikili bir ağacım, bir karış toprağım yokken, destanlar gibi sayfa sayfa yazarken, başkalarının umurunda bile değil. Sağolsun iyiki Söke'de bu konularla alakadar olan bir Ali Selçuk, bir Yılmaz Ölmez ve bir de gerçekten takdir ettiğim Hulusi Tanman Bey'imiz var. 22 Temmuz'a oy istemek için hazırlananların bazıları halkın karşısına nasıl çıkacaktır, onları merak ediyorum. Her dönem, her ne olursa olsun iktidar olacak partiye Söke olarak hiç değil bir milletvekili verelim. Veremezsek, daha çok acı olaylar ve günler yaşarız.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar