ALT KİMLİK SÖYLEMİ BÖLÜNMENİN REÇETESİDİR

 

Abdullah Öcalan, Türkiye’nin Sayın Başbakanı Tayip Erdoğan hakkında yasal yollara müracaat ediyor...

Başbakanımızdan telif hakkı istiyor Abdullah Öcalan:

-        Benim kavramlarımı kullanıyor. Benim sözlerimi tekrarlıyor. Başbakan’ın kullandığı kavramlar bana aittir, diyor.  Ve bu çok değerli sözlerin telif haklarının kendisine ödenmesini talep ediyor... Yani, uyanık Hamdi, “köşe”yi çok beğendi, turşucu dükkanını bu köşede açmak istiyor!..

Hangi kavramlar mı?..  Abdullah Öcalan şöyle konuşuyor:

- Başbakan’ın açıklamalarını olumlu buluyorum. Başbakan’ın kullandığı kavramları daha önce ben kullanmıştım. BU KAVRAMLAR BANA AİTTİR...

Yani...

Türkiye Cumhuriyeti “üst kimliği”ni Anayasal bir üst kimlik olarak kabul ediyoruz... Alt kimliklerin önündeki engellerin kaldırılmasını istiyoruz..

- Kah gidi kah kah... Gidi gidi kah!..

Demek bunca insanı dağlara bu “alt kimlik” dediğiniz garabetin önündeki engelleri kaldırmak için çıkarttınız.

Demek bunca insan bunun için öldü... Bunca Mehmetçik bunun için şehit oldu...

- Vah gidi vah vah!

Siz, bu lafları ateşe sürdüğünüz delikanlılara anlatsaydınız, acaba ellerine silah alıp, dağlara çıkarlar mıydı?..

Onlara vaat ettiğiniz sahte cennete kanıp, peşinizden gelirler miydi?

Ama gün oldu; devran döndü... Ve Abdullah Öcalan,  Tayip Erdoğan’dan, TC Üst Kimliği lakırdısının telif hakkını sorar oldu...

Kavanoz dipli, tos-toparlak Dünya bu... Kaygan zeminli, sisli yollarda çıkılan “keriz avı” bu...

Anayasal üst kimlik... Tamam.

Ve alt kimlik söylemi ile, ülkenin dibini oymaya devam!..

Diyarbakır, Amerika’nın Büyük Ortadoğu Projesi’nin başkenti.

Avrupa Birliği’nden destek tas-tamam; yemeklerden Tayip-bayıldı ve salatamız kubbeli hamam...

Ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanlık koltuğunda oturan zat-ı muhterem, binlerce Türk askerinin şehit olması ve Türkiye ekonomisinin tümüyle sağılmasından birinci derecede sorumlu olan kişi ile aynı lakırdılar etrafından dans ediyor...

Nedir bu paylaşılamayan söylem?..

Anayasal üst kimlik!..

Özeti ne bu bu post-modern lakırdının?

- Anayasa’dan Türk sözcüğü sökülüp, atılacak…

Yani Türkiye’den değil... Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlık hakkını kazanmış olanların oluşturduğu çok uluslu (yani çok milletli) bir bileşimden söz edilecek...

İşte bu çok milletlerin(!) her biri bir “alt-kimlik”...

Yani Türkiye’de bir millet yok.

Türkiye, içten ve dıştan çimdiklenen etnik farklılıkların “millet” düzeyine ulaştırıldığı alt kimliklerin toplamı...

Bu masala çocuklar bile güler... Ancak, Türkiye Başbakanı, bu komik söylemi çok ciddi buluyor ve ciddi ciddi ileri sürüyor. Sözün ve bu sözü dile getirenlerin komikliğinden bihaber...

Şimdi denecek ki... Türkiye’de Kürt yok mu; Laz yok mu; Çerkez yok mu?...

Var tabii... Yok diyen yok ki zaten.

İşte mesele de burada; bu noktada.

Onların, yani emperyalistlerle, yerli-ayrılıkçıların yapmak istedikleri şey Türkiye’yi bölmek; parçalamak.

Türkiye Anayasası ve Türkiye halkı diyor ki, biz, bir milletiz; bir halkız, kaynaşmış bir kitleyiz. Bizim ortak paydamız bir tek ulus olmak... Türkiye olmak!

Tabii ki, bir halk içinde, çeşitli kültürel, yapısal ve fiziksel farklılıklar olacaktır. Güneyin yemeği, Trakya’nın müziği,  Doğu Anadolu’nun lehçesi farklı olacaktır.

Türkiye gibi toprakları oldukça geniş olan bir ülke halkında bu tür farklılıkların ortaya çıkmış olması son derece doğaldır. Çünkü insanlardaki yapısal farklılıkları yaratan en önemli etkenlerden birisi de, iklim ve doğa koşulları gibi maddi şartlardır.

Zaten ve esasen, bizi bölmek isteyen güçlerin dertlerinin en önemli bölümü de bu toprak bütünlüğümüzdür. Topraklarımızın alabildiğine geniş ve zengin olmasıdır.

Bu topraklar üzerinde yaşayan insanlarımız da, doğal olarak birbirlerinden farklı özelliklere sahip olacaklardır.

İşte bu farklı özellikler, bir milletin yapısal ve kültürel çok sesliliğini, çok renkliliğini, yani zenginliğini doğuran en değerli öğelerdir. Yoksa, bu halkın birine düşman olmasını ve birbirinden ayrılmasını gerektiren uzlaşmaz zıtlıklar değil...

Önceki ve Sonraki Yazılar