ANILAR

Yaşam ‘an’, ‘an’ dağarcığını doldururken, geçmişte bizi etkileyen bir çok olayı zaman zaman gülümseyerek anımsarız. Her insanın az ya da çok böyle ilginç anıları olmuştur. Bunlardan bir tanesini ben 90’lı yılların başında yaşamıştım.  1994 yılının son aylarıydı. O zamanların nitelikli gazetelerinden ”YENİ YÜZYIL” ın ılan sayfasında , “Akdeniz sahilinde ülke turizmine hizmete sunacağımız tatil köyü için yeni bir isim arıyoruz.  Seçilen  ismin öneri sahibi  1995 model şahin otomobil kazanacaktır.”
O zamanlar Bandırma SHÇEK Çocuk yuvasın yönetici olarak çalışmaktaydım. Birkaç hafta önce Bandırma’da  yayın yapan bir yerel televizyonun yayın hayatına sokacağı yeni bir gazete için açtığı isim yarışmasında, “BANSES” adını öneren üç kişiyle birlikte ödüle layık görülmüştüm. Hatta ödül gecesi  televizyonda naklen yayınlanmış programa konuk olan o zamanki Balıkesir Milletvekili ve İSKİ Meclis Komisyonu Başkanlığı sırasında tanınmış Cemal Öztaylan da TV ve gazetenin sahibinin ahpabı olduğu için, ödül çekiliş gecesine katılmıştı. Söyleşilerin ardından kura çekimine sıra geldiğinde Öztaylan’ın önerisiyle  çekiliş yerine dört kişi ödülü aramızda paylaşmıştık.  Yaşadığım bu keyifli sürecin ardından kısa bir süre sonra yine bir ad yarışmasının çağrısına rastlayınca…
    Bulduğum isimleri bir bir sıralayarak postaladıktan iki-üç ay sonra hiç aklımda olmadığı sırada bir gün çalışma odama hizmetli arkadaş açık zarftaki kazandığım ödülü müjdeledi. İnanılır gibi değildi. 1995 model şahin kazanmıştım. Yanda görülen antetli kağıtta yazılanlar, adresler, mühür, imza inandırıcıydı lakin, kazandığım otomobilin devir-teslim işlemleri için 6.375.000 Tl katılım payı ödeme yapmam konusu biraz tedirginlik yaratmıştı. O zamanın parasıyla otomobilin fiyatının Onda biri kadar olan bu para maaşımın da yarısı kadardı. İçimdeki iki ben birbiriyle sürekli çatışırken, olayı paylaştığımız tanıdıklar da ikiye ayrılmıştı. Bazı bu işin içinde bir bit yeniği olduğuna dikkati çekerken, diğerleri de gelen kağıdın ciddiyet taşıdığını savunuyorlardı.  Bir yanım inanırken, bir yanımı da kuşkular kaplıyordu. Sonunda kağıtta yazılı bankaya parayı yatırmak yerine, maaşı aldığım gün İstanbul’a gitme kararı aldık. 15 Şubat son gündü.  Ondördünde  gece yola çıkıldı. Sabah saatlerinde İstanbul’da bir tanıdığın yakını olan oto galeriye vardım. Ne de olsa galerici bu konuda  deneyimli olduğu için bize yardımcı olabilir, işlemleri daha kolay sonuçlandırırdık. Zaten son model aracı ona satış yapıp daha ucuz bir araç alarak, bütçeyi de rahatlatacaktık. Galeriye vardık. Hoş beş tanışma faslından sonra kağıdı okuyan galerici arkadaş yılların deneyimi ve sektörsel üç kağıtların tanıklığıyla. Hocam tamam her şey kolay benden istediğin yardımı yaparım ama, bu konuda bir bit yeniği olma olasılığı yüksek. Firma İstanbul’da paranın  Ankara’daki bir banka şubesine yatırılması isteniyor. Bu size de garip gelmiyor mu?  Vay canına kazanmanın heyecanıyla biz gözden neyi kaçırmışız. Bir de katılım payı diğer ödemeler talihli tarafından devir teslimde ödenmesi gerekmez mi? Mmmm…Evet.
Firmanın İstanbul’daki  adresinin bağlı olduğu  muhtara  telefon açtı arkadaş. Böyle bir adres olmadığını öğrenince işin rengi belirginleşmeye başlamıştı. Umutlar suya düşerken, tuttu bir de Ankara’daki ilgili bankanın şubesine telefon etti. Yetkili; “Sakın para yatırmayın, büyük bir dolandırıcılık olayı ortaya çıkartıldı, banka da emniyet yetkilileri dolandırıcıları yakaladı.   200’den fazla kişi para yatırmış. Şimdi onlar da dolandırıcılığa ortak oldukları savıyla paraları iade edilmeyecek.” Açıklamasını yapınca, Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurdan da olmaktan son anda kurtulmuştum. İşin daha garip yönü; ertesi günkü “Günaydın” gazetesinin sür manşetindeki “MARMARANIN DENİZİ, BİTMİYOR BU ÜLKENİN KERİZİ” haberinin beni kapsamamasından duyduğum mutluluktu…

Önceki ve Sonraki Yazılar