ATI ALAN ÜSKÜDAR’I GEÇMEDEN

Her an tetikte olacak insan; her an, her zaman...

Düşüncesi ile, günü ve gündemi izleyen “sorumlu” bakışı ile ve engin sarp tepelere tırmanırken, ya da bir uçurumun kenarındaki patikada yürürken, kişiliğini eskitmeyecek; kimliğini kirletmeyecek...

Sorumluluk duygusunun çıtası, aydınlanma devriminin mihenk taşıdır.

İnsanın kendi iradesi ile kendi kendisini sorumlu kılması… İşte bütün mesele budur!.. Uygarlığın, birey olmanın, yani adam olmanın ölçüsü, kıstası, kriteri budur…

Kendisi ile, ülkesi ile, çevresi, dostları, (hatta) düşmanları ve düşmanlıkları ile sorumluk duygusunu aynı düzlemde karşı karşıya getirebilip, her an, her gün ve her dönemde yaşama meşgalesinin hesabını verebilmektir bütün mesele…

Verilemeyecek hesaplar da olacak elbette.

Yanlışlıklar, hatalar, zaaflar, güçsüzlükler, beceriksizlikler... Ve yenilgiler!

Ama su alan tekneyi bırakıp kaçmak yok… Asla yok!..

Hesap verme rahlesinden kaçılmadan göğüs gerilecek doğan her güne: İşte mesele!

İşte erdem.

Kafadaki erdemi, bir hesaplaşma eylemi içinde günün gündemine taşıyabilmekten söz ediyoruz…

Ve işte aydın insanın portresi...

Yılan komşuyu ısırıyorsa eğer…

Eğer bezirgan pazarlıyorsa vatanı...

Ve eğer ülke düşmüşse dara...  Yılanın kendisini de ısırmasını bencilce beklemeden.

Doğru Ankara, diyebilmeli insan.

Bezirgânın ülkenin tümünü satıp, bitirmesini (tevekkül içinde)  beklemeden;

Doğru Ankara!.. Doğru Ankara...

Laf cambazlıklarına, yalanlara, dolanlara, kandırmacılara son... Harç bitti; yapı  paydos.

Mesele çatıya bayrağı çekmek.

İnce sıva sonra da olsa olur.

İçinde yan gelip yatmak, güzel…

Ama ilk önce binayı  kurtaralım.

Sorumluluklarımızı  üstlenelim.

Gücümüzü bileyelim.

Şapkamızı masanın üzerine koyup, aklımızı başımıza devşirelim.

Mesele, iki çift “laiklik sloganı” atıp, sırça köşkünüzde, gönül rahatlığınıza sığınıp, sıranızı savuşturmakla hallolmaz...

Birleşmeden, sizin gibi düşünen insanlarla bir araya gelip, sabırla, özveri ile çalışıp, çabalamadan hiç yere varılmaz; hiçbir burca bayrak çekilmez.

Atı alan Üsküdar’ı geçiverir… Size de, bize de, apışıp kalmak kalır bu hesabın bakiyesinde...

Örgütlenmeden hiçbir toplumsal hedefe varılmaz.

Hiçbir mücadele teşkilatlanmadan başarılamaz.

Mustafa Kemal Samsun’a niye çıktı?

Ve niye hemen Erzurum ve Sivas Kongrelerini topladı?

Niçin  onbeş  yirmi kişi ile de olsa, öncelikle bir örgüt kurdu?..  Dernek olsun, mernek olsun... İlle de teşkilat!

Cumhuriyet mitinglerinde 100.000 kişi yürüdü.

Bugün aynı yürüyüşü, yani mücadeleyi, örgütlü ve disiplinli bir biçimde kaç kişi sürdürüyor?..

İşte mesele buradadır.

Ankara’daki 100.000 kişi ile İzmir’deki 100.000 kişi ancak güçlerini birleştirdiği zaman ulaşılabilecektir atılan sloganlardaki hedeflere!..

Birleştiremezlerse ne mi olur?..

Bu iş biter!

Ve bu ülkeye çok… Ama pek çok yazık olur...

Önceki ve Sonraki Yazılar