MEHMET ALİ OKLAY

MEHMET ALİ OKLAY

“Üçpınarlı Ali”

 

İhtiyat zabiti Hattatoğlu Mustafa’nın anlatımıyla;

Birgün bizim birliğe “Takviye Balıkesir gönüllüleri geldi” denildi. Gittim. 120 kişiydiler. Başlarında da o zamanlar Balıkesir’in ünlü kabadayısı meşhur Üçpınarlı Ali vardır. Ali sancaktar olmuş. Tüfeği çapraz asmış, sancağın üzerine de sırma ile “Karesi Gönüllüleri” yazdırmıştı. Beni görür görmez yanıma geldi.”Kumandanım biz buraya beklemeye gelmedik. Hadi düşmanı basalım…” dedi.

“Burada herşey emirler olur. Herşeyin bir zamanı var” dedim. “Peki öyleyse hücuma geçmeden yarım saat önce bize söyle de, şu sırt çantalarını emniyetli bir yere koyalım. Şöyle rahat dövüşelim!”

“Ali haklıydı. Hücuma yarım saat kala haber verdim. O Balıkesirli’leri aldı, siperlerin gerisine çekildiler. Hemen gelirler sandım. Beklerim, gelmezler. Bir süre sonra çıkıp geldiler. Şaşırdım. Hepsi süslenmişler; hanımlarının, nişanlılarının verdiği ayrılık mendillerini kimi boynuna dolamış, kimi alnına çatmış, kimi bileğine çatmıştı. Ali’ye sordum;

“Neden geç kaldınız?”

“Komutan Bey, biraz sonra Cenab-ı Allah’ın huzuruna çıkacağız. Temiz olalım istedik. Çamaşırlarımızı değiştirdik, abdest aldık. Biz buraya oynamaya değil, düğüne(savaşa) geldik; bayrama geldik. Bugün bizim bayramımız. Birazdan bayramımız var. Aman sen bize hücumdan beş dakika önce yine haber ver…”

Ali’nin bu sözlerinden sonra büyük bir sessizlik oldu… Herkes kendi dünyasına dönmüş, dua ediyordu. Gözler yumulu, avuçlar açılmış sadece dudaklar kıpırdıyordu. Saatime baktım. Ali’ye beş dakika kaldığını bildirdim. Ortalık hareketlendi. Hepsi birbirine sarıldı, helalleşti…

“Utandırmayın ha!.. İyi dövüşün ha!.. Gün bugündür… Anamız bizi bugün için doğurdu… Hakkınızı helal edin…”

Kısa süre sonra dişler kenetli, süngüler takılmış, bölük hücuma hazırdı. Herkes ölüme hazırdı.

“Hücum!..” deyince sanki siperler sarsıldı. Hepsi, “Allah Allah” diye düşmanın içine hançer gibi daldılar. Dövüştük… Dövüştük… Dövüştük… Akşama doğru savaş durdu. Yanıma birisi geldi. “Komutanım Üçpınarlı Ali sancağı vermiyor…” dedi. Gittim. Baktım. O yüzyirmi kişiden o gün onüç kişi sağ kalmış. Ali de şehitler arasında idi.

Ama sancağı öyle kavramış ki parmakları kenetlenmişti. Çekeyim, dedim olmadı.

Orada, Anafartalar’da üç top çam ağacı vardır. O gün şehit olanları o ağaçların arasına gömdük. Gömülen şehitlerin en üzerine de Ali’yi sancağa sararak yatırdım… Orada Anafartalar’da çam ağaçlarının altında nice memleket evladı, bu vatana kurban koç yiğitler yatıyor.

Bu Anafartalar’dan, bu ruhtan bu ülke çıktı; Türkiye Cumhuriyeti!

Bize bu memleketi emanet ve vatan olarak bırakan şehitlerimize dua, rahmet, selam…

Ramazan Bayramınız mübarek olsun…

Türk-İslam Alemi’ne hayırlar getirsin…

(*Not: Bu hikaye Hulki Cevizoğlu’nun İşgal ve Direniş adlı kitabından alınmıştır)

Önceki ve Sonraki Yazılar