AYRIMCILIĞA NASIL BAŞLANDI

Danıştay’ın, İstanbul Barosu’nun başvurmasıyla baktığı, YÖK’ün düz lise meslek lisesi ayırımını ortadan kaldırmaya dönük kararını iptal etmesi ve yürütmeyi durdurma kararı vermesi başta hukukçular olmak üzere toplumda büyük reaksiyonlar doğurdu.

Ülkemizin her yerinden Barolar, hukukçular ve sivil toplum kuruluşları karara tepki göstermekte ve kararın hukuki olmaktan çok siyasi bir karar olduğunda ittifak etmektedirler.

Biz bundan önceki makalemde YÖK’ün nasıl doğduğunu anlatmaya çalışmış ama İmam Hatipli gençleri dışlayacağız diye bütün meslek liseli gençleri nasıl ezdiklerini ifade etmeye çalışmıştık.

YÖK’ün meslek liseli gençlerle düz liseli gençler arasında ayırım yapan katsayı kararı ilk defa 1998 tarihinde başlatılmıştı. Peki, ama niçin böyle haksız bir karar hem de baskılarla uygulanmaya kalkışılmıştır.

İşte bunun cevabı 1996 – 97 yıllarımda 1 sene kadar hükümette bulunan Refah – Yol Hükümeti ve onun icraatları ilgilidir. O dönemde hükümet icraatlarında neler yapılmıştır ki de böyle haksız bir karar baskılarla uygulanmıştır?

Aslında cevap açıktır. Bir genç hem İslami ve hem de fen ilimlerinde yetişmiş olması istenmiyordu. Zira devletin elit kesimleri, yapa geldikleri yanlış ve haksız uygulamaları bu gençlerin devlet kademelerinde yer almaları halinde yapamayacaklarından çekiniyorlardı.

Bir örnek olarak, hemen her genel müdürlüklerin yıllık hazine gelirleri harcamaları arasında “Temsil giderleri” diye bir kalem bulunmaktadır. Bu kalem, yapılan misafir ağırlamalarını ihtiva etmektedir.

Ama bu Elitler bu kalemdeki paraları genellikle dost ve yarenleriyle içkili toplantılar tertipleyerek kullanırlar. Bir İ.H.L mezunu genç, bu Genel Müdürlüğün her hangi bir yetkili yerinde görev alırsa bu harcama izin vermemekte ve “Arkadaş, içeceksen kendi paranla iç, devletin parasını kendi zevkin için harcayamazsın…” demektedir. Bu tavır ise milletin malından yiyip içmeye alışmış olanları baştan rahatsız etmekte ve onların, onlarla birlikte diğer meslek lisesi gençlerin de yetkili yerlere gelmesinin önünü kesmeye çalışmaktadırlar.

Bir çekindikleri husus ise bu gençlerin siyasi çalışmalara katılması  ve yönetimde yıllardır söz sahibi olmuş ve “biz ne dersek o olur” diyen ve demokrasi yerine “kaleler elimizden gidiyor” diyebilecek yapıdaki bu zihniyetin elinden almasıdır.

 

BU DEVRİMİN

ÖNÜ AÇILMALIYDI

54. Hükümet, Ekonomik, ilmi, ahlaki, ticari, sınaî sahalar ile diğer bütün sahalarda devrim niteliğinde icraatlara imza attı. Bunlardan birkaç tanesini hatırlamak istersek; Cumhuriyet tarihinde ilk defa “denk bütçeyi” hazırladılar. Yani iç dış borçlanmanın bankalara faiz adı altında her yıl trilyonlarca paranın ödenmesinin yolunu kapattılar.

Kamu kurum ve kuruluşlarının dağınık vaziyette duran ama o haliyle hiçbir derde derman olmayan paralarını “bir havuzda topladılar” Paraya ihtiyaç duyan kurum ve kuruluş oradan istediği miktar parayı alıyor ve işi bitince parayı tekrar havuza veriyordu.

Hükümet iç ve dış borçlanma yerine 10’ar milyar dolarlık 3 paket açarak sağladığı gelirlerle; Başta subaylar olmak üzere memurlara, işçilere, emeklilere yüzde 100, yüzde 200 ve hatta yüzde 300’e varan maaş ve ücret artırımları yaptı. Buna rağmen akaryakıt, elektrik, su, kömür gibi temel ihtiyaç maddelerine tek kuruş bir zam koymadı.

Ülkemizde “tüketime dayalı” bir ekonomi yerine “üretim, imalat ve ihracat seferberliği” başlatılmış, millet harıl harıl çalışıyor, çalıştığının da karşılığını alıyordu.

Televizyonların, gazetelerin ahlaksızlık yayınlarına karşı milletin ve özellikle çocukların ahlakının korunması hedeflenmiş ve RTÜK (Radyo ve Televizyon Üst kurulu) o dönemde kanunla kurularak çalışmalarına başlamıştı.

Hatırlayacaksınız…  Açık saçık müstehcen resimler basan dergilerin açıkta satılması  önlenmiş ve hepsi birer poşet içerisinde satılır olmuştu.

İç politika kadar önemli dış politikada D – 8 adında yeni bir blok kurulmuş, bu kuruluş içerisine ne ABD, ne Rusya, ne de Avrupa devletlerinden biri alınmamış “gelişmekte olan ülkeler” adıyla çalışmalarına başlatılmıştı.

Ülkede büyük bir huzur ve güven ortamı oluşmuş, iç ve dış yatırımcılar, yeni teknoloji getirmek, istihdam sağlamak, milli gelire katkıda bulunmak amaçlarına göre devlet desteklerine kavuşturulmuşlardı.

Doğu ve güney doğuda terör durdurulmuş, hükümetin 70 milyon insanı  birini diğerinden ayırmadan kucaklaması ülkede kardeşlik bağlarını kuvvetlendirmişti.

Yazımızın konusu olan Üniversitelerde gençler geleceklerin emin olarak derslerine çalışıyor, düz liselisi, meslek liselisi birbirlerine kardeşane duygular besliyorlardı.

 

DERKEN “28 ŞUBAT”

GELİVERDİ  

Bir gizli elin dürtmesiyle te    levizyonlar, gazeteler, siyasiler ve 5 sendikanın başkanları hep bir ağızdan başladılar “Bremen mızıkasını çalmaya…”

Sanki Aczimendiler o gün ortaya çıkmışlar ve bu gün sanki ortada yoklarmış gibi… Cübbeleri, sarıkları, sakalları, ellerinde boylarından uzun asaları ile Kocatepe Camisinin avlusunda zikir çekmeye başladılar.

Al sana bir de şokk haber… Üstüne üstlük bugün artık uyuşturucu imalatçısı olduğu açığa çıkan o günün uydurma şeyhi Ali Kalkancı ve Fadime bacı…

İşte sana yine bomba gibi bir haber… Bu haberleri evire – çevire her gün veren televizyon ve büyük gazeteler, bu haberler üzerinde yorumlar yapanlar makaleler yazanlar…

Arkasından 4.Şubat.1997 de tankların Sincan’dan geçirtilmesi ve “Demokrasiye balans ayarı” yapılmıştır, beyanatları…

28 Şubat’ta yapılan MGK Milli Güvenlik Kurulu’nda Hükümeti sıkıştırmalar, bu dağınıklıklara önlem alınmasını istemeler…

Buna rağmen Başbakan Erbakan hükümeti 28. Şubatta değil ancak 30.Haziran.1997 de istifa etmiş ve koalisyon ortakları hükümeti kurarken yapmış oldukları protokolde belirtilen ve kendi aralarında aldıkları bir kararla erken seçime gitmeye karar vermişlerdir.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar