Ben aday değilim!

 

Yine ortalık toz duman. Cumhurbaşkanı seçimi derken dindar Cumhurbaşkanı denilirken, erken genel seçime geldik. İki sandık derken, demokratik olmayan seçim yasasıyla tek sandıkta kaldık.                             Milletvekilliği seçimlerinde, ortalık aday adayları ile doldu. Her partinin aday adayları basın toplantıları ile adaylıklarını açıklıyorlar. Yerel basınımızdan izleyebildiğimiz kadarıyla, milletvekilliğinin ne çok sevdalısı varmış. Her adaylığını açıklayan, her parti gibi Millet için adaylığını koyduğunu söylüyor. Biri çıkıp ta, ya arkadaş ben kendi egom için aday oldum demiyor, diyemiyor.

 

Meğer milletimiz için uğraşıp, didinecek ne çok insanımız varmış.

 

Aday adaylarının adlarına bakıyorsunuz kimi tanıdık, kimini ilk kez duyuyoruz. Sanki 7’den 70’e herkes aday gibi.

 

Kendi kentimizden baktığımızda, en son yapılan milletvekilliği seçimlerinden itibaren neredeyse 4 küsur yıl geçmiş. Bu dört yıl içerisinde Söke’mizde birçok kültürel ve sanatsal etkinlikler yapılmış, görsel ve işitsel olarak emekler ortaya konulmuş, halkın beğenisine sunulmuş.

 

Yetişebildiğim sürece bir çoğunda bulundum. Ya da bulunmaya çalıştım. Ancak, ne hikmettir ki gittiğim onca etkinlik içerisinde bugün aday adayı olduğunu açıklayan insanlarımızı göremedim.

 

45 yıldır bu ülkeyi yönetipte ülkeyi İMF kıskacına taşıyanlar, borç üstüne borçlandıranlar, demokrasi, insan hakları diyerek, aş, ekmek diyerek halkı kandıranlar, sanki dün yapılanlardan kendileri ya da partileri sorumlu değilmişçesine yine halkın gözünü boyamak için süslü söylemlerle aday adayı olduklarını açıklıyorlar.

 

Dün ülkeyi talan eden düşünceye bağlı örgütlenmeler, bugün kurtarıcı olarak halkın önüne çıkıyorlar.

 

Bu nasıl bir mantık, nasıl bir ego ki, halk için hiçbir şey yapmayanlar, suya sabuna dokunmayanlar bugün halk için aday olduklarını halkın gözünün içine baka baka söyleyebiliyorlar.

 

Birçok ilimizde olmayan ancak Söke’mizde emek gönüllüleri tarafından yaşam mücadelesi veren tiyatromuzunoyununa gelmeyenler, kadın olup da kadınların mücadelesine omuz vermeyenler, sergilerine bile ayak basmayanlar aday oluyorlar.

 

Milletvekili adaylarının seçim çalışmaları için 150 bin YTL. ile 500 bin YTL. arasında masraf yapmaları söz konusu imiş. Bu kadar parası olup, sokaktaki yoksula, garibana yardım elini uzatmayanların seçimde bu parayı harcamalarının arkasındaki gerçek nedir?

 

Bu ülkede hasta insanlar hastanelerde rehin kalırken, siyasi partilere yapılan devlet yardımının gereği nedir?

 

Baro da sohbet ederken bir arkadaşımız öneride bulundu. Aklıma yattı. Seçimleri özelleştirelim. Hatta borsaya kayıt ettirelim. Milletvekilliklerini açık artırmaya çıkaralım. En çok parayı verene ihale edelim. Hem maliye para kazansın, hem de partilere yapılan para yardımı ortadan kalksın. Hem de halkımız tatilini yarım bırakmasın. Böylece Yüksek Seçim Kurulu’nun yapacağı masraflarda ortadan kalkmış olur. Aslında bu öneri küreselleşmeye uygun ve gayet liberal bir öneri değil mi?

 

Seçilme yaşını 25’e indirmenin bir anlamı yok. Asıl olan seçilme ederini 25 YTL’ye indirmek olmalıdır.   

 

Önceki ve Sonraki Yazılar