BIÇAK KEMİĞE DAYANDIYSA EĞER...

 

İnsanı diri tutan ve güçlü kılan düşmanının gücüdür…

Doğru mu bu söz?..

Doğruysa mesele bitti.

O zaman emperyalizmin Dünya’yı kana bulayan saldırganlığı dahi damıtılıp yararlı bir enerji haline dönüştürülebilir…

İnsanın adalesi, zorlandıkça gelişir.

Aklı da öyle, direnci de öyle.

Uyuşukluk içine düşmüş bireylerin, tatlı bir rehavet içinde yüzen toplumların gelecekleri “mafiş”tir, bilirsiniz.

Güçlü olmak için her an uyanık olmak, sürekli olarak çalışmak, bedeni ve ruhu güçlendirmek gerekir.

Anadolu baştanbaşa işgal edilmeseydi; yani bıçak kemiğe dayanmasaydı… Anadolu kadını sıcacık ocağını bir kenara bırakıp, sırtında top mermileri, cepheye cephane taşır mıydı?

Sina çöllerinde ve Conk bayırında babalarını, amcalarını, dayılarını şehit bırakan kaytan bıyıklı delikanlılar silaha sarılıp, “Kuvayı Milliye”nin peşinden giderler miydi?..

Her şeye rağmen, [ama dikkat edin] her şeye rağmen… Ve başka hiçbir çare kalmamış ve tüm umutlar birer birer tükenmişse ufukta… Bıçağın kemiğe değmesi en iyisidir, en yararlısıdır!..

Ancak acıtacak kadar değmesi gerekir bıçağın…

Yetmedi mi?

O zaman “biraz daha”sını hak ettiniz demektir.

Ne zamana kadar?

- Gayrık yeter, diyene kadar batacaktır ete bıçak…

- Nereye kadar?

- Belki kemiğe kadar…

Acı eşiğine bağlı!

Acıyı algılama biçiminizle koşut!

Acıyı defetme gücünüzle eşdeğer bir denklemdir bu. İnsanına [ya da toplumuna] göre değişir.

Ama sonuç aynıdır.

Sonuç, kaytan bıyıklı Anadolu delikanlısının bu ülkeye bağışladığı o muhteşem zafer ile eş-kaderlidir…

Çünkü bağımsızlık, sadece Gazi Paşa’nın karakteri değildir.

Bağımsızlık ateşi, kaytan bıyıklı Anadolu delikanlısının da gönlüne düşüp, kişiliğine işlememiş olsaydı Mustafa Kemal Atatürk bu toprakların istiklalini kurtaramazdı, bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’ni yaratamazdı.

Ancak, işin önemli tarafı o delikanlıların hala bu topraklarda yaşamakta oluşudur!..

Siz onları dilediğiniz kadar dizi bağımlısı yapıp, üstlerine Frenkçe yazılar yazan tişört’ler giydirin…

Siz onların dil, erdem ve benliklerini istediğiniz kadar yozlaştırmaya, çürütmeye, yok etmeye çalışın…

İşte o nokta önemlidir.

O nokta bıçağın kemiğe saplandığı yerdir.

İşte bu yüzden ve bu nedenle ve “binaenaleyh…” Ve her şeye rağmen…

Kırılma anı, emperyalizmin insanın içini yakan, dışını acıtan saldırgan tutumunun ulaştığı eşiktir…

En iyisi, en yararlısı… İnanın budur!

Bu ülke, modern, laik, sosyal bir hukuk devleti ve gerçek bir Cumhuriyet olacaksa eğer…

Öncelikle bıçağın kemiğe dayanması ve sonra da bu halkın rüştünü [yeniden] ispat etmesi… hem gerek, hem de şarttır.

Hepsi bu kadar!

Önceki ve Sonraki Yazılar