ABDULLAH ZİYA KABAK

ABDULLAH ZİYA KABAK

BİZİM KAHVEHANE

 

 

Şubat ayında, dört mevsim yaşamaya başladık. Söke'nin doğusuna güneş, batısını ise dolu ile yağmur yağıyor. Arada bir olsa da batısına güneş, doğusuna ise yağmur yağıyor. Galiba zemheri çıkıncaya kadar bu böyle süreceğe benziyor.

Zühtü Bey, arkadaşlarını bekletmemek için alelacele evden çıktı. Hava güneşlikti. Yolu yarılamıştı ki, şiddetli yağmura maruz kaldı. Yeni binaların saçakları olmadığı için sudan çıkmış balığa döndü. İçinden de, kahvehanenin sobası yanmış olsa bari diye dua ediyordu. Nihayet kahvehaneye ulaştı. Şef Osman, onu o halde görünce, başladı gülmeye.

Zühtü Bey, onun bıyık altından gülmesine kızıyordu. Ama belli etmiyordu. Basın masasına oturmadı. Kurumak için klimanın altındaki masaya oturdu. Zühtü Bey, çay istemeden şef Osman, demli sıcak bir çay getirip:

- Buyur Zühtü Bey, üşüdüğün belli oluyor. İçin ısınsın diye sana çay getirdim dedi.

- Sağol Osman. Gözünden hiçbir şey kaçmıyor. Üşüdüğümü nereden anladın?

-Klimanın altına oturuşundan hocam.

Zühtü Bey, kızdığını belli etmeden çayını yudumladı. Arkadaşlarından henüz gelen olmamıştı. Gazeteleri göz gezdirirken, yanına tanımadığı bir vatandaş oturdu. Giyiminden ve görünüşünden, mürekkep yaladığı belli oluyordu. Kendisine bir çay söyledi. Karşılarında televizyon vardı. Habere başladı. Günün menüsü gibi siyaset yoğunluktaydı. Haberin sonunda da kültürden bir haber verdi. Verilen habere dayalı olarak, misafir Zühtü beye:

- Sizi biliyorum. Medyanın içinde olduğunuz için bilmeniz gerekir. Söke'nin kültürü var mıdır? Varsa, ne boyuttadır? ikinci sorum ise, turizmin Söke'ye bir faydası var mıdır? dedi. Zühtü Bey, hem kişi olarak, hem de sorular karşısında şaşırdı. Ama cevap vermek zorundaydı.

- Söke'nin kültürü oldukça yüksektir. Kültür araçları da oldukça kalabalıktır. Beş radyosu, iki TV si, üç günlük, iki haftalık, iki aylık gazete ile iki edebiyat kültür dergisi ve yirmiye yakın kitaplı yazarı vardır. Bu potansiyel, birçok ilde yoktur. Bundan dolayı Söke'nin kültür seviyesi yüksektir. Ama gözlerden kaçan başka bir olay vardır. Söke'nin kendisine ait bir kültürü yoktur. Çünkü Söke, Cumhuriyetin kuruluşundan sonra, devamlı göç almış bir ilçedir. Görev için gelenler de emekli olduktan sonra Söke'ye yerleşmişlerdir. Söke'de yedi bölgenin insanı yaşamaktadır. Ne var ki, her bölgenin insanları, kendi bölgesinin kültürünü yaşatmaktadır. Durum böyle olunca, ister istemez, bölgesel kültür ile bölgesel milliyetçiliği ön plana çıkarmıştır.

Öte yandan, hemen hemen, her bölgenin dayanışma dernekleri vardır. Bu yapılanma, ister istemez hemşerilik ve bölgeselleşmeye gidişinin bir örneğidir. Söke'ye has yeniden bir kültür yaratmak gerekmektedir. Bunu da Söke'ye yön veren (A) takımının görevi olmalıdır.

İkinci soruya gelince. Söke'nin turizmle uzaktan yakından hiçbir alakası yoktur. Onu yıllar önce yitirildi. İlk kayıp, Milas çevre yolu açılmasıyla oldu. ikinci kayıp ise Aydın Kuşadası çevre yolu açılmasıyla kaybedildi. Bununla beraber, Söke'nin ekonomisi de dibe vurdu. O günlerde, tarım sanayisini başlatılmış olunsaydı, bugün ekonomiden konu etmeyecektik. Yıllar önce, bölgesel hemşerilik yapılmamış olunsaydı, bugün Söke'nin kültüründen söz konusu edilmeyecekti. Ne var ki bu konular, daha yıllarca sürecek gibi görülmektedir. Öte yandan Söke merkezinde, turisti cezp edecek tarihi bir kalıntımız maalesef yoktur. Çevremizde olabilir. Ama Söke merkeze bir faydası yoktur. Tekin kalesi, Tekin köyüne aittir. Güllübahçe ise kendisine aittir. Didim, Kuşadası kendilerine aittir. Söke'ye ekonomik açıdan hiçbir faydası olmaz. Söke kendi turizmine kendisi yaratacaktır. Hem de dört mevsimlik olarak yaratılması gerekmektedir dedi. Misafir, Zühtü Bey'e teşekkür edip masadan ayrıldı. Zühtü Bey, gelmeyen arkadaşlarına kızarak, kendi kendine haftaya buluşmak üzere oturumu kapatıp eve gitti.


Önceki ve Sonraki Yazılar