BÜTÇE KALEMLERİNİN DURUMU

 

 

Hükümetlerin bütçeleri, onların ülkeyi kalkındırıp kalkındıramayacaklarının, halkın refah düzeyinin yükseltip yükseltemeyeceklerinin bir açık belgesi olmaktadır. Eğer bütçe kalemleri ve rakamları, üretim ve imalatın artırılmasını sağlayacak büyük rakamlarla desteklenmişse kalkınma ve refah umudumuz artmaktadır.

İhracatın artırılması ve ithalatın azaltılası için alınacak tedbirler (önlemler) için bütçe rakamları özen gösterilerek konmuşsa o bütçenin ülkemiz ve insanım için büyük değerler ifade ettiğini söylemek germektedir.

Eğer bütçe açığı, dış ticaret ile dış ve iç borçların faizlerinden doğmakta ve bu kalemler bütçe giderlerinin yüksek rakamlarını oluşturmakta ise o bütçenin “derde deva” bir bütçe olmayacağı açıktır. Üretimdeki gerilemeye tekabül eden (paralel) ihracat azalması ve ithalattaki reel(gerçek) gerileme, kriz ve ekonomideki durgunluk koşulları hükümet tarafından tamamen vergi gelirlerinde ki artışla karşılanma cihetine gidileceğini göstermektedir.

İşte 2010 yılı bütçesi maalesef ikinci gurupta ifade ettiğim hususları ihtiva etmekte olduğundan bu sene yine IMF’den yüksek faizli borçlar alınacak, vergiler ve zamlar yükseltilecek ve milletimizin kemerdeki delikler son noktasına gelmiş olmasına rağmen yeniden “kemer sıkma” moduna (pozisyonuna) girilecektir.


VERGİ  GELİRLERİ 

NERELERDEN

Vergi gelirleri toplam olarak 212,5 milyar TL (Katrilyon) olarak tutulduğu bütçede, vergi gelirlerinin en büyük yükselme payı 13 milyonu aşkın çalışandan alınacak 42,9 milyar TL gelir vergisi ile büyük rakamlara erişmektedir. Bu gelirler, 2009 yılına göre yüzde 10 artış ile yine en yüksek bütçe gelirini oluşturmaktadır.

Özelleştirmeler (yabancılara satılan tesisiler ve arsalar) nedeniyle sürekli düşürülen kurumlar vergisi ise ancak 20 milyar TL‘yi bulmaktadır. Gelir vergisi, kurumlar vergisi ve 4,5 milyar TL mülkiyet üzerinden alınan vergilerin toplamı yüzde 31,8‘e tekabül etmektedir.

Dolaylı  vergiler olarak isimlendirilen ve ihtiyaç malları üzerinden ve halkın ne alırsa içinden alınan KDV’den (37,8 milyar TL) ve ÖTV’den (54,7 milyar TL) gibi vergi gelirleri, doğrudan tahsil edilen vergileri aşarak yüzde 43,5‘e ulaşmaktadır. Dolaylı vergilerin toplamı ise 68,2 ile çok yüksek bir düzeydedir.

2010 yılında KDV artış oranı yüzde 19, ÖTV artış oranı ise yüzde 31,6 olarak gerçekleşecektir. ÖTV - KDV artışları 2011‘de 99,8 milyara, 2012‘de 108 milyar TL‘ye çıkarak devam edecektir.

Yalnızca 2010‘da yaşamın her alanına uzanan petrol ve doğalgaz ürünlerine yapılacak zam oranı yüzde 26,2;  tütün mamullerine ise yüzde 41,5‘olarak gerçekleşecektir.

Bütçe gelecek üç yıl için perpektif de konmuş ve önümüzdeki üç yıl boyunca petrol ve doğalgaz ürünleri, motorlu taşıt araçları, alkollü içkiler, tütün mamulleri, kolalı gazozlar, dayanaklı tüketim malları ve diğer mallar, banka ve sigorta muameleleri, şans oyunları ve özel iletişim vergisinde sürekli zam yoluyla artışların yaşanacağının müjdesini (!) bu günden vermiştir. Bu, “sürekli zam rejimi altında tutulacağız” anlamına gelmektedir.


YA HARCAMALAR

Bütçenin harcama kalemlerine baktığımızda bütçe giderleri arasında Milli Eğitim Bakanlığına ayrılan payın yüzde 9,8, Sağlık Bakanlığı‘na ayrılan payın yüzde 4,8 ile yerinde saydığı görülmektedir.

KOBİ‘leri (Küçük ve Orta büyüklükteki İşletmeler) Destekleme ve Geliştirme İdaresi Başkanlığına 360 milyon TL, GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığına 59 milyon TL, EİEİ‘ye (Elektrik işleri etüt idaresi) 49 milyon TL ayrıldığı bütçede, Diyanet İşleri Başkanlığına (2,6 milyar TL), Sanayi, Enerji, Bayındırlık ve İskân Bakanlığına ise toplam bütçelerinden (1,8 milyar TL) fazla olması öngörülmüştür.

Diğer yandan sanayileşme ve kalkınmaya, bütçe giderlerinde sabit sermaye yatırımları için ayrılan pay 22,6 milyar TL‘dir. Yatırımlara ayrılan pay 1980‘ler de ortalama yüzde 20, 2000‘de yüzde 16 iken 2010 bütçesinde yüzde 7,8‘e düşmüş olması, üzerinde ayrıca düşünülmesi gereken önemli bir konudur. Kamu sabit sermaye yatırımları oranı ise yüzde 4,3 olarak belirlenmiştir ve kamunun özelleştirmelerle bu alandan çekilmiştir.


KALKINMA VE REFAH

İmalat sanayi yatırımlarında kamu sektörü payı 1998‘de yüzde 2,7 olarak gerçekleşirken günümüzde binde %0,7‘ye düşmüş olması sanayinin bu ve gelecek yılların bütçeleri ile yürütülmeyeceği anlaşılmaktadır.

Kalkınma ve istihdam konularımızı bütçeler dışında ayrıca bir planlama, kalkınma konusu olarak ele alınmasını gerektirmektedir. Oysa üretim ve imalat konusunda sanayileşmeye ihyacımız olduğu açıktır.

Bunun için IMF ve benzeri kuruluşlar olan DB, DTÖ v.b. uluslararası finans kuruluşlarının dayattıkları yapısal uyum programlarını reddedecek, kamuyu küçülten özelleştirmeleri durduracak; devletin ekonomideki yönlendiriciliğini artıracak, planlama, kalkınma, sanayileşme, istihdam ve toplumsal refah yönelimini benimseyecek bir siyasi iradeye ihtiyaç duyulmaktadır.

Türkiye’nin her yıl daha fazla borçlanılan, ödendikçe borcu katlanan, üretim ve imalat yapamadığı için kalkınamayan, resmi rakamla 13 milyon gerçek rakamla 25 milyona yaklaşan işsizliği önleyemeyen bütçeler yapamadıkça ülkemiz ve insanımız daha çok batışa sürüklenecektir.

Böyle bir bütçe yapmak her şeyden önce bir zihniyet meselesidir ve bizim başka bir alternatifimiz (seçenek) de bulunmamaktadır. Ve hiç unutmayacağımız Ziya Paşa’nın; “Ayinesi (aynası) iş’tir (bütçesidir), kişinin lafa bakılmaz…” ifadesidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar