BUYURUN SEÇİN!..

 

Diyelim ki, bir vapurun içinde herhangi bir yolcusunuz.
Kaptan nereye dümen kırarsa, o yöne gitmek durumundasınız…
Hayır, böyle değil!..
Çünkü, gitmeyi istediğiniz yer ya da yöne gidecek vapuru siz seçiyor ve o vapurla ilgili bileti siz alıyorsunuz. Demek ki, kaptan değil, [tam tersine]… Siz karar veriyorsunuz gideceğiniz yere…
Evinizde de öyle…
Akşam için ne yemek pişeceği konusundaki aile içi mutabakatta sizin de düşünceniz ya da tercihiniz dikkate alınıyor mu?.. Alınmıyor mu?..
Sorun bu kadar basit.
Peki… Ya oturduğunuz apartmanın veya sitenin, yahut mahallenin yönetimine bir katkınız var mı?..
Alınan toplu kararların içinde sizin düşüncenizin de, küçük ya da büyük, bir payı var mı? Bir başka deyişle, ocağın üstünde kaynamakta olan çorba tenceresine sizin de koyduğunuz bir parça tuz var mı?..
Yoksa siz, bindiğiniz geminin, oturduğunuz evin, apartmanın, sitenin veya mahallenin sizi dilediği gibi yönetmesine ve istediği biçimde gütmesine peşinen izin ya da onay mı verdiniz?..
Siz kendi kaderinize egemen olma bilincinin neresindesiniz?..
Hayata, geleceğe ve bugününüze biçim verme yeteneğinin hangi basamağındasınız?..
Bu soruları daha da uzatmak mümkün…
Sizleri, [böylece] daha sıkı fıkı bir kişisel hesaplaşmaya doğru itelemek ve yurttaşlık sorumluluklarınızla yüz yüze getirip, o noktada düşüncelere dalmanıza katkı sağlamak da mümkün…
Ama bu yazının asıl amacı, ne bindiğiniz geminin varacağı limanın seçimi ve ne de oturduğunuz apartman, site ya da mahallenin yönetimi ile ilgili duruşunuzu gündeme getirmek…
Okumayı sürdürdüğünüz yazının temel amacı, “kendi” kendinizi yönetme ehliyetinizi ne ölçüde portföyünüzde bulundurduğunuzla ilgili bir iç “soruşturma”…
Çünkü, bu soruşturmanın sonunda, sizin siyaset karşısındaki duruşunuz ortaya çıkacaktır…
Çünkü siyaset, oturduğumuz apartmanların, sitelerin ve mahallelerin tümünün katıldığı bir büyük genel kurulda… yani “kamuoyunda” kendi kendimizi yönetme yeteneğimizi ortaya koymamız, düşüncelerimizi ifade etmemiz ve toplumsal anlamda “varolma”mız demektir…
Bir insanın siyasi kimliği, onun uygarlık katsayısı ile doğru orantılıdır…
Tabii, bu noktada sözünü ettiğimiz siyaset kavramı, bir siyasi partiyi takım tutar gibi destekleyip, “en büyük bizim parti” edebiyatından çok daha başka bir şeydir…
Sözünü ettiğimiz anlamda siyaset, ülke yararına olduğunu düşündüğümüz ilke ve esasların savunulması ve bu yöndeki “bilinç”in öteki insanlara ulaştırılması mekanizmasının içinde yer almak demektir…
Siyaset, küçüklü  büyüklü koltukları paylaşma… Büyüklü küçüklü  çıkarları bölüşme şebekesi ya da şirketinin adı değildir…
Siyaset, kendi kaderine egemen olma idealinin makro düzeydeki idealizminin toplumsal görüntüsüdür…
Siyaset, düşünce oluşturma ve bu düşünceleri en yaygın bir biçimde kitlelere ulaştırarak, toplumsal mutabakat zemininde gerçekleştirilecek örgütlenme faaliyetlerinin tümünü kapsayan ciddi bir kavramdır.
Çağdaş ve uygar bir insan, içinde yaşadığı toplumun kolektif bilincine sırtını dönerek, kendi kaderine egemen olma yeteneğini ret ederek, pervasız bir umursamazlıkla güdülmeye razı olamaz!..
Çünkü bu yöndeki bir rıza, yurttaş olma niteliğini kendiliğinden sıfırlayan, yaşadığımız çağın değerlerine karşıt, açık bir kişisel zafiyet görüntüsüdür.
Eğer olup/bitenleri beğenmiyorsak… Beğendiğimiz ideallerin adamı olmak zorundayız…
Eğer olup/bitenleri beğeniyorsak… Yaşamakta olduğumuz rezaletlerin hesabını verme sorumluluğu ile karşı karşıyayız…
Buyurun seçin!..

Önceki ve Sonraki Yazılar