CAN SIKINTISININ DEĞERİNİ BİLELİM…

 

 

“Şu şöyle demiş, bu böyle demiş”in gölgesinde düşünce üretmekten oldum olası kaçınmışımdır…

Ancak, çevremde görüp izlediğimi bir şikâyet üzerine ister istemez, Albert Camus’unun bir sözünü anmak durumunda kaldım.

Şöyle diyor ünlü düşünür:

Çağdaş insanın en büyük hazinesi can sıkıntısıdır…  Çünkü can sıkıntısı, insanın potansiyel enerjisinin en belirgin kaynağıdır. Can sıkıntımızı gözümüzün bebeği gibi koruyup, besleyelim!..

Evet, gerçekten olağanüstü  ince ve derin bir düşünce…

Soruyorsunuz arkadaşınıza, tanıdığınıza ya komşunuza;

Niye kahve köşelerinde pinekleyip, gözünü televizyon denen illetten ayıramıyorsun?..

Aldığız yanıt hemen hemen aynıdır:

Ne yapacaksın, can sıkıntısı…

Yaşamını, ev işlerinin üzerine örtüp, karartmış… Boş zamanı olmayan aylak ev kadınına soruyorsunuz aynı soruyu.

Yanıt yukarıdakinin aynısının/tıpkısı bir fotokopi;

Ne yaparsınız?.. Can sıkıntısı!..

İnsanların niçin canları sıkılır meselesi ayrı bir “sorunsal…” Şimdilik geçiyoruz.

Yazımızın konusu, can sıkıntısının kendisi… Yani değeri, kıymeti, cevheri ve yarattığı enerji…

Albert Camus, bu değeri, en büyük hazinemiz olarak tanımlıyor.

Bakırköy Akıl Hastanesi’nin ana kapı girişinde ünlü ressam Rodin’in yarattığı  “Düşünen Adam” heykelinin altında da,

En değerli hazinemiz aklımızdır, diye yazıyor…

Demek ki, öncelikle “Düşünen Adam”ı akıl hastanelerinin bahçelerini betimlemekten kurtarıp, yaşamımızın düsturu yapmakla işe başlayacağız…

Hemen ardından da, o adamı, kendi içimizde yeniden yaratıp, ürettiğimiz düşünceleri toplumun yararına arz edeceğiz.

Rasyonel düşüncenin, yani aydınlanmanın ışığını toplum katmanlarına yayma mücadelesinin bir neferi olarak özveri ile çalışacak, didinecek ve aklın yolu düzleminde bir araya gelecek ve örgütleneceğiz…

Hiçbir kişiyi, hiçbir gönlü ve hiçbir değerimizi zayi etmeden itina ile biriktirecek, bu yolda ilerlerken sorumsuz bir mirasyedi tavrına düşmekten sakınacağız.

Cumhuriyetimiz temel esasları, hukuk devleti, halkçılık, tam bağımsızlık ve emeğe dayalı bir toplumun yeniden inşası için, tarumar edilen Milli Devlet’imizin yeniden kurulması için, bu ilkeler etrafından birleşen insanlarımızla bir “cephe” oluşturacağız…

Bu cepheyi, emperyalizmin ve ülkemiz içinde suyun başına çöreklenmiş işbirlikçilerinin önüne koyacağız: bentlerimizi, sınırlarımızı oluşturacak, bu ilke ve esasların karşısında yer alanları sözünü ettiğimiz kırmızı-çizgilerin gerisine iteleyeceğiz…

Ve o zaman bir de bakıp, göreceğiz ki.. Ne can sıkıntımız kalmış, ne “küçük” burjuva hastalıklarımız ve ne de dedikodu, çekiştirme, kuyu kazma ve benzeri rahatsızlıklarımız…

Çünkü can sıkıntısı, emeğe dönüştürüldüğünde yaratının içinde erir… Ve başarı ve zaferi doğurur…

Deneyin bakın!.. 

Önceki ve Sonraki Yazılar