ÇEVRECİ OLMANIN NEDENİ...

 

Örneğin, Akbük’ü [gerçekten] kim düşünür?

Tüm yaşamını Akbük’de geçirmeyi kafasına koymuş bir kişi mi?

Yoksa, Akbük’ü hayatı içinde sadece belirli bir süre geçireceği alelade istasyon olarak gören bir kişi mi?

Birincisi Akbük’ü gerçekten mekân eylemiş bir kişidir.

İkincisi ise, ilerideki yaşamı için bir sıçrama tahtası ya da merdiven basamağı olarak kullanacaktır Akbük’ü…

Bunlardan hangisi Akbük’ün doğası ile birebir ilgilidir?

Hangisi ormanların ve doğanın yok edilmesini ve denizin kirliliğini kendisine gerçekten dert edinir?

Söyleyin hangisi?

Eğer Akbük’ü bir sıçrama tahtası olarak görüyor ve o yönde kullanmaya çalışıyorsanız, neyinize gerek sizin deniz kirliliği?

Ne umurunuz, yer altı sularının açık birer lağım akıntısı haline getirilmiş olması?

Size ne çarpık kentleşmeden?..

Basın Akbük’ün üstüne, sağlam basın ve sıçrayın hedeflediğiniz menzillere, sıçrayın!..

Çünkü önemli olan, bugünün karı ve yarının, içinde dolarlar, avrolar uçuşan baharıdır…

Akbük’ü, yaşamının geri kalan kısmını huzur içinde geçirmek için seçmiş olan kişinin bakışı ise, doğal olarak bu ikinci tür kişiden farklı olacaktır.

İşte yol ayrımı burasıdır.

Uzlaşılması gerçekten güç olan nokta burasıdır.

Çünkü ortada soyut bir fikir ayrılığı yoktur.

Yaşamsal ve somuttan da somut bir dünya görüşü farkı vardır.

Birincisinin amacı huzur içinde, doğayla sarmaş dolaş, çevre değerleri ile uzlaşmış dingin bir hayattır.

İkincisinin pusulası ise, geleceğin çıkar amaçlı umutlarını göstermekte ve Akbük’ü bu amaca giden yolda alelade bir araç olarak kullanmayı öğütlemektedir…

Birinci kişi kendi başına oturup “neyim eksik?” diye sorduğu zaman vereceği yanıt;

-        Temiz bir deniz, talan edilmemiş ormanlar ve katledilmemiş bir doğadır.

İkinci kişinin aynı soruya vereceği yanıt ise;

-        Koltuk garantisi, çıkar amaçlı ilişkiler ağı, daha güçlü bir sıçrama tahtası ve şan, şöhret, makamdan ibarettir…

Şimdi…

Gelin ve bu iki uzlaşması imkânsız hedefi ya da amacı bir araya getirin…

Hemen hemen imkânsızdır bunu başarmak.

Hemen hemen, diyoruz…

Çünkü, küçük de olsa bir “ihtimal daha var” dır bu uzlaşmazlığı çözmek için.

Nedir mi o ihtimal?

Aşağıdaki iki koşuldan birisi gerçekleşirse bu iki zıt kutbu bir araya getirebilirsiniz:

1.- Birinci tür insanımız, kendinden geçer, kişiliğini ipliğe çıkarır ve pazar yerinde o ipliğin bedeli de ödenirse, kutsal saydığı amaçlarından uzaklaşır ve karanlık bir bodrum katında safını değiştirip ikinci tür insan türünün rotasına katılabilir.

2.- İkinci tür insan tipimiz bir gün yolda yürürken inşaatın teras katından kafasına düşen bir tuğlanın yardımı ile hidayete erip, sözünü ettiğimiz hedeflerinden vazgeçerek, “toprak-su-hava”nın değerini anlayabilir. Huzurun, insanlar arası ilişkilerdeki erdemin ve “güzel ve yüksek şeyler”e kafası, gönlü ve ruhu ile ulaşabilir…

İşte… Bizce… Bu iki koşuldan birisinin gerçekleşmesi sonucunda bu iki insan türünü temsil eden kişi ya da kişiler kol kola girip, Akbük limanında volta atabilirler.

Bu konuda umutsuz muyuz?

Evet.

Neden mi?

O zaman bu yazıyı gereken dikkatle okumadınız. Nokta!

Önceki ve Sonraki Yazılar