DENİZ FENERİ’NİN SAVCILARI SANIK, SANIKLARI MÜŞTEKİ… VE BİR DE SAYIN KIL

 

 

Almanya’da görülen ve kesin hükme bağlanan Deniz Feneri davasının sonucunda ifade edilen bir gerçek var:

- Bu davanın esas sanıkları Türkiye’de!..

Peki, Alman mahkemesinin asıl failler olarak tespit ettiği buradaki sanıklar ne durumda?..

O kişiler, Türkiye’de Deniz Feneri soruşturmasını yürüten üç savcının sanık olarak yargılandığı ceza davasının müştekisi [davacısı] konumunda…

İşte Türk yargı sisteminin gelip dayandığı nokta burasıdır…

Almanların çağın en büyük vurgunculuk olayı olarak niteledikleri Deniz Feneri olayı, Türk adaletine işte bu biçimde yansımaktadır.

Haberi veren gazeteden öğrendiğimiz kadarı ile, CHP milletvekili Türmen olayla ilgi görüşlerini şöyle özetliyor:

- Karar, aslında iktidarın yargıyı nasıl kontrol ettiğini gösteriyor. Savcılar bazı şeyleri açığa çıkarttıkları için başlarına gelmedik şey kalmıyor.

MHP’li Vural ise şöyle konuşuyor:

- Dokunan yanıyor. Fener değil, cehennem topu gibi bir şey…

Olayı acıklıdır!

Hukuk tarihimiz açısından tarihe not düşülecek bir aşamadadır.

Belleğimiz bir önceki günkü gazete başlıklarını önümüze getiriyor. İşte tam da bu ortamda CHP lideri Sayın Kılıçdaroğlu bir gazeteye göre şöyle konuşuyor:

- Yargı etki altına alınmıştır, diyemem…

Bir diğer gazete sayfasında ise, Kılıçdaroğlu’nun olaya tepkisi şöyle anlatılıyor:

“Deniz Feneri’nin eski savcıları için hapis istemini, “hukuk camiasına gözdağı” olarak nitelendirirken şöyle konuştu:

- Savcılar hırsız peşinde, Bakanlar Kurulu da savcıların peşinde. Başbakan’ın arkadaşlarını savcıların elinden aldılar...”

İşte adalet, işte yargı cephesinde olup/bitenler ve işte Türk basının olayı veriş biçimi ve açısı…

Şimdi siz oturup bu dağınık ortamda olayın gerçeğini öğrenmeye çalışacak ve taşlarını yerli yerine oturtabilmek için çaba harcayacaksınız.

Ortada bir ceza davası var.

Hem Almanya’da ve hem de Türkiye’de açılan davaların sanık sandalyesinde Deniz Feneri Derneği’nin yetkilileri oturuyor.

Alman ceza mahkemesi olayı soruşturuyor. Sanıklara ağır cezalar veriyor. Olayı çağın en büyük dolandırıcılık vakıası olarak niteliyor ve esas sanıkların Türkiye’deki yetkililer olduğunu tespit ediyor.

Türk Savcılar olaya el koyuyor. Bir takım gerçeklerin dibini deşeliyor. Sanıkları tutukluyor.

Derken… Bir rüzgâr esiyor adliye binasının üzerine, sonuç:

1.- Sanıklar tahliye ediliyor.

2.- Soruşturmayı yürüten savcılar aleyhine ceza davası açılıyor.

3.- Savcılar aleyhine açılan ceza davasının müştekisi [davacısı], Deniz Feneri davasının sanıklarıdır.

Ve siz oturduğunuz yerde olup/bitenleri öğrenmek için karıştırdığınız gazete sayfaları arasında CHP lideri Kılıçdaroğlu’na atfedilen iki farklı beyanat okuyorsunuz…

Şimdi tam da bu noktada bazı sorulara yanıt bulmak zorundayız:

- Türk yargısı [gerçekten] etki altına alınmış, diyemeyecek bir noktada mıdır?

- Sayın Kılıçdaroğlu [gerçekten] böyle bir söz söylemiş midir?

- Eğer söylememişse [gerçek] gazetecilik bu mudur?

- Ve eğer [gerçekten] söylemişse, “savcılar hırsız peşinde, Bakanlar Kurulu da savcıların peşinde” sözünü hangi mantığın içine yerleştirebileceğiz?

Nasıl?..

Bu soruların hangisini [gerçekten] doğru yanıtlayabiliyoruz?

Hangisini?..

Önceki ve Sonraki Yazılar