DÜDÜK ZURNA DEĞİLDİR

Merhum Atilla İlhan ağabeyimiz bir zamanlar şöyle yazmıştı:
- Yekpare bir Batı yok!..  Her biri kendi kültürel sentezini yapmış tek tek ulusal devletler var. Örneğin İtalyan müziği ya da mizahı, İngiliz’inkinden fersah fersah farklıdır…
Ancak, diye sürdürüyor düşüncelerini:
-    Bütün bu ulusal kültürlerin 3 ortak noktası var:
1.- Hıristiyanlık.
2.- Rasyonel düşünceye bağlılık.
3.- Emperyalizm…
Batı medeniyeti herkes için değildir. Sadece Batılıların kendileri içindir… Bizler [mazlum milletler] Batı’nın 2. sınıf bir sömürgeleriyiz. Ancak bu rolü, bu mertebeyi “ilericilik” olarak savunan aydınlar var bu ülkede…
Evet, dışarıdan alıntı yapmak sevmedim şeyler arasındadır. Ama gördüğünüz gibi yukarıdaki alıntı, koskoca bir kitabın özeti değerindedir.
Yazımızın başına aktardığımız bu tespit Mustafa Kemal Atatürk’ün de dünya görüşünün özünü oluşturmaktadır.
Her iki tespit de tamamı tamamına birbirleri ile örtüşmektedir.
Mustafa Kemal, emperyalizm ile kıran kırana bir mücadele vermiş bir komutandır ama, aynı zamanda da, Batı kültürünün içeriğindeki özü, yani rasyonel düşünceyi özümsemiş ve sindirmiş bir düşünürdür.
Rasyonel düşüncenin bir sonucu olarak da laiklik ilkesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel yapı taşlarından birisi olarak inşa edilmiştir.
Bir başka deyişle Atatürk, Batı kültürünün temelindeki özü kendi ülkesine taşıyan bir kültür elçisidir.
Ama hemen bunun yanında, “yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesi ile, emperyalizmin saldırı stratejisinin karşısında yer almış güçlü bir devlet adamıdır. 
Bu küçük tespitleri yaptıktan sonra bugünkü “çağdaş” Türkiye’de izlenen politikalara kaba hatlarıyla kısaca göz atalım:
Bugünkü Hükümetlerin benimsediği kültür, rasyonel düşüncenin karşısında yer alan tarikatlara, hoca efendilere dayalı imam hatip kültürüdür…
Anayasa Mahkemesi, iktidar partisinin “laiklik karşıtı eylemlerin odağı”nda yer aldığını tespit etmiştir. 
Sürdürülen dış politikanın esasında ise, Batı’nın saldırgan politikalarının karakolu olma işlevi temel bir hareket noktasıdır. 
Batı kültürüne en uzak olan mihraklar, Batı’nın emperyalist politikalarının uygulayıcısı durumundadırlar.
Rasyonel düşüncenin karşısında yer alan kadrolar, laiklik karşıtı eylemlerin odağında konuşlanmaktadırlar.
“Yurtta Barış Dünya’da Barış” ilkesini görmezden gelen egemen güçler, emperyalist politikaların vurucu gücü ya da ikmal merkezi olarak görev üstlenmektedirler.
Türkiye’nin milli kültürü Ortaçağ’a doğru yönlendirilmekte; dış siyaseti ise, yabancı çıkarlarının taşeronluğunu yapmaktadır…
Demokrasi, bütün bu yöntem ve stratejilerin uygulanabilmesi için kullanılan mekanik bir aygıt haline getirilmiştir.
Para verilmekte ve düdük çalınmaktadır…
Ancak düdük hiçbir koşulda, “zırt” dememektedir.
Çünkü düdük, zurna değildir.
Ve diyelim ki, uğraştık, çabaladık ve düdükten bir zurna eyledik…
Ama ne düdük ve ne de zurna halkın elindedir.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar