İÇTENLİK...

 

Samimiyet, içtenlik demek…

İçtenlik de, samimiyet…

Yani, insanın içi ile dışı arasında bir farkın bulunmaması…

İnsan ilişkilerinde “politika” yapmamak; dalavereye sapmamak!..

İnsanı, dama tahtasındaki bir piyon olarak görmemek…

Dalavere tavasında hokkabazlığa dip tutturmamak…

Neysen, sadece o olmak; o kalmak…

Her olayı fırsat belleyip, kazanımlarını kendi bohçana istif etmeye çalışarak takla üstüne takla atmamak…

Önümüzde bir genel seçim var…

Bir ufkumuz karanlık, ötekisi aydınlık…

Eğer gerçekten aydınlıktan yana isek, aynı safta olmak, aynı cephede bulunmak ve bu büyük mücadelenin “mütevazi bir neferi” olmayı kabullenerek, sindirmek ve baş tacı edebilmek gerek…

İçtenlikle…

Ve samimiyetle…

Özveri ile bu büyük toplumsal mücadelenin küçücük bir zerresi olmanın verdiği hazla yetinerek, dağlar kadar mutlu olabilmek...

Bütün gücünüz ile vatan savunmasının büyük sorumluluğunu omuzlayan alçak gönüllü ve yüksek kişilikli insanların safında olmak… O safta bulunmaktan kıvanç duymak… Ve bu kıvancın verdiği hazla yetinmek… Ama övünmemek… Ama dövünmemek!..

İşte bizce içtenlikle yürütülen [yürütülmesi lazım gelen] toplumsal mücadelenin özü, esası ve içeriği budur… İçtenliği budur; samimiyeti budur!..

İçtenlik denen haslet, masa başında kazanılmaz.

Eylem içinde oluşur, hareket içinde ortaya çıkar.

İnsanların ahlaki yapılarının kaç okka çektiği, günün pratiği içinde belli olur; olayların sıcak gelişmeleri içinde test edilir, sınanır ve güç kazanır…

“Az olsun, benden olsun,” mantığının tırmanmakta olduğu yokuş ile “ben olmazsam, hiçbir şey olmaz,” düşüncesinin saptığı çıkmaz sokak sonunda aynı kapıya çıkar…

Kör bir yurttaşımıza sormuşlar:

- Gözlerin mi açılsın?.. Yoksa, herkes mi kör olsun?..

Gözleri görmeyen vatandaşımızın bu soruya verdiği yanıt oldukça düşündürücüdür:

- Herkes kör olsun!..

Toplumsal mücadelenin yürüyüşünü gözleri görmeyen yurttaşımızın benimsediği mantığın körlüğü ile karşılamak, sadece yürütülmekte olan mücadelenin karşı tarafına yarayan bir tavırdır…

Ben-merkezci kişilik yapısı mücadelenin frenidir… Engelidir… Ayıbıdır!..

Toplumsal mücadele, almayı değil vermeyi şiar edinmiş, kişilikli ve özverili insanların omuzlarında yükselerek başarıya ulaşabilir.

Bağımsızlık Savaşımızın kadroları işte böyle insanlardan oluşuyordu…

Ve mücadele işte yine bu aynı nedenle kazanılmıştır.

Kadrolarımız, oluşturmamız gereken milli birlik ve beraberlik cephesinin bireyleri ve bu mücadeleye küçük ya da büyük katkı veren, katılan, destek veren herkes ve her birimiz, içimizdeki ve çevremizdeki hataları, yanlışları ve bencillikleri ayıklamak zorundayız…

Çünkü ayıklamazsak, çünkü arınamazsak, çünkü çoğalamazsak ve çünkü birleşemezsek, atı alan Üsküdar’ı rahatlıkla geçecek ve bizler de bulunduğumuz kabın içinde kaynayıp duracağız; kaynatıp duracağız… Ve eriyip, biteceğiz sonunda!..

İşte hepsi bu kadar…

Önceki ve Sonraki Yazılar