İDEALİST OLMANIN ANOTOMİSİ

 

…  

Havalar kötü… Ortam bulanık!

Bir sıcak, bir soğuk… 

Tam grip havası, kimilerinin ateşi 39, 40’ı geçmiş, gribin domuzuna teğet yaşayıp gidiyor/ öksürüp geliyor… Durum ve vaziyetleri ciddi!.. Halleri perişan.

Sallanıyorlar!..

Bir o yana / bir bu yana: “salınıyorlar!..”

Bir o taraf / bir bu tarafa yalpalıyorlar…

Bir soğuyup, bir ısınan bu kalleş Ege havanın karmaşasında hastalanıyorlar…

Kişiliklerini oradan buraya savuran politik çıkarların oynak zemininde debeleniyorlar…

Midemde ince bir sızı misali, yoğun bir bulantı… Derinden mi, derinden… Yoksa biz de mi kapıyoruz şifayı?..

Yoksa, üstü kabuk bağlayan ülserim yeniden mi cesaretleniyor?..

Hayır kardeşlerim, hayır!..

Siyaset bu değil.

Siyaset bir geçim meşgalesi değil…

Siyaset, Mustafa Kemal Atatürk’ün 6 OK’undan kalkarak, Fettullah Hoca Efendi’nin dizinin dibine kadar uzanan bir ilkesizliğin adı değil…

Siyaset, bu ülkenin sorunlarının çözümü için var.

Tartışmalar, ortaya çıkacak farklı çözümlerin birbirleri ile yarışarak, ülke yararına seyreltilebilmesi için var…

Ama gelip görüyorum ki, siyaset, insanların gerçek niyetlerinin ve kimliklerinin ortalığa saçıldığı, katı atık kıvamda bir arenadan ibaret…

Hayır, yurttaşlarım, hayır…

Bu dalaşın içine dalmayacağız. Bu oynak Ege havasında grip olmayacağız!..

Siyaseti, gerçek bir öz/veri içinde kavrayacağız… O’nu ülkenin, adaletin, özgürlüklerin ve insanlığın savunulması yönündeki bir mücadele olarak ele alacağız…

Siyasetin başına geçirilen çuvalı yırtıp atacak, onu kirli ilişkiler zinciri haline getirenlerden temizleyeceğiz; arıtacağız; arındıracağız…

Bütün kirli ilişkileri ve çıkar hesaplı politika stratejilerini bir torbaya doldurup, torbanın ağzını sıkı sıkı bağlayacağız.

Ve sonra o torbayı özenle, dipsiz bir kuyuya sallandıracağız. 

Evet, biliyoruz… Karaladığımız bu satırları, bir bölüm okur, romantik bir heyecan dalgası olarak yorumlayacaktır…

İdealizmin coşkusu içinde dile getirilmiş, ayağı yere basmayan hezeyanlar olarak değerlendirecektir…

Ama hayır!..

Tam aksine, idealler önemlidir.

İdeallerini kaybetmiş olan insan, insanlığını tümüyle yitirmiş bir insandır.

İdealleri yaşama geçiren eylemdir önemli olan.

İşte bu yöndeki pratiğin akıllıca olması gerekir.

Hayallerden arınmış olması, ayaklarının yere basması, düşünülmüş/taşınılmış bir stratejinin eseri olması lazımdır.

İdealin kendisi ile [o ideali oluşturan özün mayası ve niteliği ile…] O’nu hayatın pratiğine aktaran; [yani gerçekleştiren] “akıl, bilgi, muhakeme ve tecrübe birikimi”ni birbirinden ayırt etmek gerekir.

Birincisine egemen olan temel faktör, içinde yaşanılan toplumun “iyi, güzel ve yüksek şeyler” olarak ifade edilen en üst değerlerini sindirmek ve hayatın her kademesinde bu değerlerin savaşçısı olmak gibi bir “ide” yer almaktadır. … Diğerinde ise, belirli bir hedefe doğru akıllıca yürüyen sağduyulu bir insanın ehliyeti mevcuttur…

İşte gerçek insan, idealleri olan ve bu idealleri yaşamının pusulası olarak benimseyen… Ancak, sözünü ettiğimiz bu pusulanın gösterdiği yöne doğru ilerlerken sağlam, sağduyulu ve istikrarlı adımlar atabilen bir kişidir.

Toplumumuzun özlediği kişi, işte bu bireydir.

Toplumsal sorumluluklarını  üstlenmiş, bireyliğinin çıtasını yükseklerde tutan, kültürlü, erdemli, aklı başında ve duyarlı bir birey ve böyle bir insan!.. 

Önceki ve Sonraki Yazılar