İLERLEMENİN GÜCÜ ve DÜZMECE ENGELLER…

 

Kimileri, “tarihin bir tekerrürden ibaret olduğunu” ileri sürer…

Yani, insanlık tarihinde, somut, nesnel, gözle görülüp elle tutulabilecek nitelikte bir “ilerleme”  yoktur…

Peki… Bu kimileri, kimdir, kimlerdir?..

Bu sorunun yanıtı, birçok “doğru”yu açıklayabilecek bir niteliktedir.

Ve bu kimileri, kimin ya da kimlerin hizmetindedir?..

Yakın kültür tarihinin düşünce hayatına şekil veren filozoflar ve bilim adamları bu konuya büyük bir açıklık getirmektedirler.

- Tarih, gerçekten, bir tekerrürden mi ibarettir?.. Yoksa tarih boyunca insanoğlu ve onun kültürel birikim ve yoğunluğu, belirli bir ilerleyiş içinde midir?

Darvin, Türlerin Kökeni adlı kitabında şöyle yazmaktadır:

Doğal ayıklanma süreci içinde her varlık, cismani ve zihinsel alanda bir ilerleme süreci içindeki gelişmesini sürdürür…

Yahudi-Hıristiyan kültür geleneği ise, tarihi,

Daha karmaşık toplumsal örgütlenmeler konusunda tartışılmaz hedeflere doğru sürdürülen bir ilerleyişin hikâyesi, olarak tarif etmektedir…

Kolayca görüleceği üzere süregelen kültürel miras içinde altı çizilen öğe, hep “ilerleme”dir…

Hegel ise tarihi,

Özgürlük idealinin kendisini gerçekleştirmesi olarak görmektedir.

Ogust Comte,

Bilgi”nin edinilmesi ile ilgili “bilinç tarihi”nin, teolojik, metafizik ve pozitivist adını verdiği üç “ilerleme” sürecinden geçtiğini, ileri sürmektedir.

Kierkegaard’ın, [estetik, etik ve dinsel] üç aşama düşüncesi, Karl Marks’ın, komünizme giden diyalektik tarihsel ilerleme teorisi, Darwin’in, uyarlama ve üreme bakımından gittikçe kusursuzlaşan türlere doğru işleyen evrim teorisi ve Nietzsche’nin insanoğlunu daha anlamlı bir varoluşa doğru taşımaya çalışan “üst insan” hipotezi…

Evet, bu düşünürlerin hepsinin üzerinde anlaştıkları bir ortak payda vardır:

Tarih tekerrürden ibaret değildir… Tarihe egemen olan ilke, gelişmedir, ilerlemedir!..

Gelişmenin önündeki engelleri süpürüp atan ve böylelikle de ilerlemenin önünü  açan düşünce ilerici devrimci düşüncedir.

Bir bilim adamının ya da düşünürün çağdaş olabilmesi, insanlığın kültür mirası içinde kendisine ölümsüz bir yer edinebilmesinin vazgeçilmez koşulu ise, onun insanlığın bu ileriye doğru akan gelişme çizgisine hizmet etmiş olması ve sonuç olarak da, [böylelikle] ilerici ve devrimci düşüncenin içinde yer almasına bağlıdır…

Tarihi, bilinçsizce birbirini izleyen ve tekrar eden olaylardan ibaret görmek ve özellikle de böyle göstermek, ilerici ve devrimci düşüncenin karşısında yer almak anlamı ile yüklüdür…

Statükodan yana olanlar, düzenin ilerici hamlelerle değiştirilmesini kendi kişisel çıkarlarına uygun bulmayanlar, ilericiliğin motorunu oluşturan güçlere, “ne yapsanız boşunadır, düzeni değiştiremezsiniz,” söylemi ile karşı çıkmakta ve gelişmenin önünü tıkayarak, onu ileriye taşıyacak güçlere çelme takmaya çalışmaktadırlar.

Tarih boyunca bu böyle olmuştur.

İçinde yaşamakta olduğumuz süreçte de böyle olmaktadır…

Ama tarih akıp gitmektedir…

Bu güçlü akış, düzmece provokasyonlarla durdurulamaz; tersine çevrilemez…

Çünkü, tarihin yönünü toplumsal nedensellikler, ekonomik gereksinimler ve sınıf mücadelelerinin dinamiği belirler… Sizler, bu nesnel belirlenmelerin önüne naylondan imal edilen düzmece bentlerle karşı koyamazsınız…

Tarihin kendi yasalarına göre akıp giden gücüne engel olamazsınız… 

Önceki ve Sonraki Yazılar