İLHAN SELÇUK’A HESAP VERELİM…


İlhan Selçuk öldü!..
Herkes gibi o da ölecekti… Ve doğal olarak da, öyle oldu.
Şimdi hesap verme sırası bizlerdedir.
Herkes, kendisini namuslu hisseden ve aydın olma sokağında yürümeye çalışan herkes, İlhan Selçuk’a hesap vermelidir…
• O’ndan öğrendiklerimizle neler yaptık?
• O’nun ateşlediği “aydınlanma kıvılcımı” ile içimizde, düşüncemizde, bilincimizde neleri aydınlattık?..
• Türk Aydınlanmasına ne kadar borçluyuz?
• Ve bu borçluluğun ödeme planını yapıp, önümüze koyduk mu?
İlhan ağabeyin önem verdiği en önemli hasletlerden bir tanesi “hesaplaşma” “sorunsalı” idi…
Kendimizle, ülkemize karşı [olması gereken] sorumluluklarımızla, namusumuzun pratiğe yansıyan eylemleri ile ve Türk Devrim mücadelesine verdiğimiz katkının derecesi, miktarı ve niteliği ile… Topyekun bir hesaplaşma mücadelesi!..
İlhan Selçuk’u, her hangi bir köşe yazarından ayıran ön önemli öğe, taşıdığı namus duygusuydu…
Aydın sorumluğunu yaşamının pusulası yapmış olmasıydı.
Her Allah’ın günü, insani değerleri ve ülkesinin sorunlarını gününün derdi haline getirmesiydi…
O Aydınlanma Devrimi’nin, gönüllü Türkiye temsilcisiydi…
Toplumun vitrininde hayatı  geçiren bir kişi için “namuslu olmak ve namuslu kalabilmek” oldukça çetin bir sınav rahlesidir…
Hele hele eskiden Babıâli denen, şimdilerde ise, “medya”lığa terfi eden namus törpüsü alaca karanlık bir çamurun içerisinde namuslu olmak ve bunca yıl namuslu kalabilmek kolay bir şey değildir…
“Satılık ve kiralık” levhalarının asılı olduğu bir tezgâhta kendi yağı ile kavrulacak kadar çelebi ve bir derviş kadar kalender kalabilmek bu günün medya kraliyeti içinde soluk alan yeni yetmelerin harcı değildir… Hele hele anlayabilecekleri bir nosyon hiç değildir.
O’nun namuslu aydın  duruşu, her devirde büyük sınavlardan geçmiştir.
12 Mart ve 12 Eylül zindanlarından geçerek, bulanmadan akan bir ömrün, Ergenekon terör örgütü üyesi olarak benzer zindanlara ulaşması, gerçekte O’nun çizdiği bir eğri değil; Türkiye’nin içine yuvarlandığı karanlığın bir göstergesidir.
Bizim kuşağımız O’ndan çok şey öğrendi.
Bilgiden çok, namuslu bir aydın olmayı öğrendi.
O bizleri aydınlanma düşüncesinin önemi ve ateşleyici potansiyeli ile yüz yüze getirdi.
Dik duruşun, faziletin, erdemin, tevazuun, hayatın içindeki değerli bir örneği olarak yaşadı.
Bütün bu yazdıklarımız, ölen bir kişinin ardından yakılan sıradan bir ağıt değildir.
Bu türden bir ağıt “yalakalığı” onun onay verebileceği bir tavır değildi.
Ondan bir şeyler öğrenebilmişsek eğer, O’nun aramızdan ayrıldığı bir günde böyle bir çukurun içine düşmemiz mümkün değildir.
Peki niçin yazıyoruz bu satırları?..
Şunun için:
• Onu anarken, düşünelim, diye… Aydınlanma düşüncesini, tam bağımsız ve laik Türkiye Cumhuriyeti’ni, evrensel insani değerleri, milli kültürümüz ile Dünya kültür mirasını bir mutfakta pişirerek, yeni yeni yaratılara temel oluşturabilmek için…
Evet, bütün bu değerleri bir kez daha düşünelim diye…
Güle güle İlhan Ağabey…
Seni bugün, en başta Türkiye’nin namuslu aydınları olmak üzere tüm Türkiye halkı alkışlıyor!..
Ve bizler bu bayrak yarışında, elindeki bayrağı emanet olarak talep ediyoruz…
Ve o bayrağı yere düşürmeyeceğimize ant içiyoruz.
Güle güle!
Rahat uyu…

Önceki ve Sonraki Yazılar