İNSANLARIMIZ

 

Dünya, dünya olalı kaç binyıl geçti. Kaç binyıl sonra canlılar için yaşanılacak bir hale dönüştü.                                                  

 

Önce ateş kütlesi idi, yandı yandı. Yandıkça soğudu, soğudukça yaşanılır çevreye dönüştü.

 

Buzul çağına geldi, canlılar tükendi.

 

Şimdi ateş çağına doğru gidiyoruz. Çevreyi kirletiyor, kirlettikçe dünyamızı ısıtıyoruz. Buzuldan sonra ateş çağında insanlık yok olacak gibi.

 

Savaşlar ve ateşler çağında, kendimizi yok ederken, dünyamızı da yok ediyoruz. Kendimize saygımız olmadığı gibi geleceğe de saygımız yok. Bize emanet bırakılan bu dünyayı paylaşamadığımız için, çocuklarımıza torunlarımıza yaşanılmaz bir dünya bırakacağımız daha şimdiden belli.

 

Yoksulluklar çoğaltılıyor, korkular beslenip büyütülüyor, sömürü genişletiliyor ve acımasızca savaşlar ve düşük yoğunluklu çatışmalar körüklenerek insanlar kutuplaştırılıyor ve birbiirine yabancılaştırılıyor.

 

Bu çark içerisinde öyle bir halee getiriliyor ki, insanlar ve toplumumuz, umut diye gericiliğe, bağnazlığa, kafatasçılığa ve sömürüyü, küresellleşmeyi ve daha çok sömürüyü savunan sağ düşüncelere yönlendiriliyor.

 

Küreselleşmeciler umut olarak halkın önüne sürülüyor.

 

Halkların kardeşliğini, emeğin birliğini, demokrasiyi, insan hak ve özgürlüklerini, çağdaş bir eğitimi ve eğitim ve fırsat eşiitliğini savunan sendikadan, sudan bahanelerle istifa ediliyor.

 

İnsanlık ve sınıf değerlerini yitiren insanlarımız ve bazen de arkadaşlarımız, hangi değerleri savunduğunu bile bilmeyen kimselerin peeşine takılıp sürükleniyor.

 

Öyle bir değersizlik ve bireyselcilik kaosu ki bu yaratılan, güçlü kanatları olmayan insanlarımızı alıp savuruyor.

 

Güçlü olup, dostunu arkadaaşını, halkını aydınlık geleceğe sırtında olsa da taşımakk yerine, kendi güçsüzlüğü içerisiinde kayboluyor, tükeniyor. Biraz zora geldi mi istifa eediyor. Böylece istifa ile bütün sorumluluklarından kurtuluyor.

 

Kendi açmazlarını, yanlışlarını tartışmak, kendi özeleştirisini yyapmak yerine, ötekini suçlayarak istifa ediyor. Böylece kendi yanlışlarını örtmüş oluyor.

 

En yakınındakini, eşini, arkadaşını, dayısını, emmisini değiştirip dönüştüremeyenler, öteki değişmedi diye suçlamalamalarda bulunabiliyor.

 

Kendi özeleştirisini yapamayanlar, herkesi eleştirebiliyorlar. Tek doğru kendini kabul edip diğerini suçlayabiliyor.

 

Akşam aynı masada rakı içip, sohbetler ettiği arkadaşını, sabah uyandığında unutabiliyor.

 

Ahmed’i, Mehmed’i, Hasan’ı, Hüseyin’i kolayca gömebilenler VEFA’yı da yokedebiliyor.

 

Bu kaos içerisinde ANAP’la DYP neden birleşmedi diye sorulabiliniyor.

 

Bu kaos içerisinde, o çok çok ülkesini düşünenler, kendilerinden başka vatansever, bayraksever, yurtsever yoktur diyenler “KUVAYİ MİLLİYE DESTANI” şairi KOCA NAZIM’ı unutabiliyor.

 

NAZIM’ı unutanlar işlerinin eğitim olduğunu da unutuuyor ve işlerini sadece ötekini karalaamayaa dönüştürüyor.

 

Dünyamız dönüyor, insanlarımız dönüyor, ya suçlu kim, dönen dünyamı dönen insanlarımız mı?

 

Önceki ve Sonraki Yazılar