KAZAYA DAVETİYE ÇIKARMAK

Sevgili kardeşlerim,

Yürümek (gitmek) ve büyümek gibi iki ayrı şeyden bahsedeceğim (anlatacağım).

Fakat her ikisi de aynı işlemi yaparlasa her ikisinin akıbeti (sonucu) aynı olmaktadır.

İlki, Hızlı gitmek… Özellikle otomobille hızla gitmektir.

Her gün televizyonlarda, gazetelerde trafik kaza haberlerini dinliyoruz.

Bu kazalarda ölenler oluyor, yaralananlar oluyor.

Haberleri her dinleyişte de “yüreğimiz ağzımıza geliyor” üzülüyoruz.

Bu kazalarda ölenler ve yaralananlar ya sizin yakınlarınız veya bir başka kardeşimizin yakınlarıdır.

Genellikle kazalar, otomobili çok hızlı kullanmaktan kaynaklanıyor.

Hızla giden otomobilin karşısına bir şey çıkıyor, arabayı kullanan kardeşimiz bu yüksek hızda arabayı kontrol ederek durduramıyor ve kazalar kaçınılmaz oluyor.

Kazaları en çok kimler yapıyor biliyor musunuz?

Ya çok genç ve tecrübesiz (arabayı az kullanmış) olanlar veya alkol almış (içki içmiş) sarhoş insanlar.

Genç kardeşim, arabaya geçiyor. Oturuyor direksiyon başına. Basıyor gaza…

Araba hızlandıkça heyecanlanıyor, daha çok gaza basıyor. Böylece araba da daha hızlı gitmeye başlıyor.

Sonra… Kendisi de, çarptığı arabadakiler de kazazede oluyorlar.

“Artık kim öle kim kala...”

Aynı olayı sarhoş sürücüler için de söyleyebiliriz.

Böyle olanlar, sonuçta ya gözlerini hiç açamıyorlar yani ölüyorlar. Ya gözlerini hastanede veya hapishane de açıyorlar. İlk sözleri de şu oluyor;

“Ne oldu bana… Ben neredeyim…

Sevgili kardeşlerim,

Sizler de bir gün araba kullanmak durumunda kalırsanız, sakın yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi olmayın.

Eğer evli iseniz ve çocuklarınız da varsa, onları boynu bükük bırakmayın.

Bekârsanız annenizi ve babanızı ağlatmayın.

Araba kullanırken şunu sakın unutmayın!

Arabanızı her zaman ve her şartta hâkim olabileceğiniz hızda kullanın…

NORMAL VE HIZLI BÜYÜME

Hız olayı sadece trafikte karşımıza çıkmıyor.

Hayatın her safhasında birçok olayda bu sonucu görmek mümkün.

Yüksek makamlara hızla gelenler, bir bakıyorsunuz bir müddet sonra hızla aşağıya düşüveriyorlar.

Emeğinin karşılığı olarak makamlara yavaş yavaş yükselenlere her kes saygı duyuyor hiç kimse onu makamından alaşağı edemiyor.

Bu konuyu gayet güzel anlatan bir hikâyeyi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Hikâyemiz bir kavak ağacı ile bir kabak arasında geçiyor.

Ulu bir kavak ağacının yanında bir kabak filizi boy göstermiş.

Bahar ilerledikçe kabak bitkisi kavak ağacına sarılarak yükselmeye başlamış.

Yağmurların ve güneşin etkisiyle kabak, müthiş bir hızla büyümüş ve neredeyse kavak ağacı ile aynı boya gelmiş.

Bir gün dayanamayıp sormuş kavağa:

“Sen kaç ayda bu hale geldin” demiş. Kavak ağacı;

“On yılda” demiş.

“On yılda mı?” diye gülmüş kabak ve çiçeklerini sallamış, dudağını büzmüş.

“Bak…” demiş kabak;

“Ben neredeyse iki ayda, seninle aynı boya geldim!”

“Doğru…” demiş kavak.

ACELE GİDEN ECELE GİDER

Günler günleri kovalamış, yazın sıcakları artık tesirini kaybetmeye başlamış.

Sonbaharın ilk rüzgârları başladığında kabak üşümeye sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar arttıkça da aşağıya doğru inmeye başlamış.

Sormuş endişeyle kavağa:

“Neler oluyor bana, ey ağaç?” demiş. Kavak gayet sakin;

“Ölüyorsun…” demiş.

“Niçin?” diye sormuş kabak. Kavak cevap vermiş;

“Benim on yılda geldiğim yere, sen iki ayda gelmeye çalıştığın için...”

Sevgili kardeşlerim,

Çalışmadan emek harcamadan gelinen nokta başarı sayılmaz.

Unutmayın, kolay kazanılan, kolay kaybedilir. 

Her iş için alın teri ve emek şarttır.

Ve… Bir de “Acele (hızlı) gidenin ecele (ölüme) gittiğini…” unutmamak lazımdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar