İSMAİL VERGİLİ

İSMAİL VERGİLİ

KÖY ENSTİTÜSÜ MUCİZESİ

 

 

Köy Enstitüleri, Cumhuriyetin çağdaş aydınlık yolunda, Türk Halkının top yekün kalkınmayı amaçladığı eğitimde ulusal değişim programıdır. Bu mucizeyi okurlarıma sunabilmek için, tarihe kısa bir yolculuk yapmak istiyorum. Bunun içinde Osmanlı Devletinin son yıllarına gidelim.     

Osmanlı Devleti, asırlarca Türk Ulusunun kaderine hükmederken; Arapçanın ve Farsçanın dil egemenliğine girmiş, yeni bir dil “Osmanlıcayı” oluşturmuş, kendi öz dili Türkçeyi konuş-maktan adeta utanır olmuştur. Anadolu’nun gerçek üreticisi Türk Köylüsünü hep hakir görmüş, Arapçanın (dinin) taassubu ile bilimden ve eğitimden yoksun bırakmıştır. “Enderun” denilen okullarda devşirme (Rum, Ermeni, Sırp, Bulgar, Arnavut, Yahudi, Rus ) Çocukları eğiterek, devlet yönetiminde, Kaymakam, Vali, Paşa, Vezir, Sadrazam, hatta ülkenin yönetimine hükmeden Şeyhülislam dahi olmalarına imkan sağlanmıştır. Bu kişiler hiçbir zaman kendi kökenlerini unutmamışlardır. Devletin imkanlarını kendi uyruğundaki halka cömertçe sunarken, Anadolu’nun Türkmen Türk Halkına olmadık kötülükleri yapmışlardır. Bu uygulama Anadolu Türk’ünün felaketi olmuştur. Osmanlının bu adaletsizliği asırlarca sürmüştür. Bu uygulamada etken olan birkaç devlet adamını okurlarıma tanıtmak isterim:

Köprülü Mehmet Paşa Sırp kökenlidir

Kuyucu Murat Paşa Sırp kökenlidir

Ahmet Paşa Arnavut kökenlidir.

Nasuh Paşa Rum papazının oğludur.

Hadım Hasan Paşa Sırp kökenlidir.

Topal Ahmet Paşa Rum kökenlidir.

Derviş Paşa Boşnak kökenlidir.

Yusuf Ağa Paşa Yahudi kökenlidir.

Hersek zade Ahmet Paşa Sırp kökenlidir. Daha yüzlercesini saymam mümkündür.

İşte Osmanlı İmparatorluğu aklın yolundan ve gerçek bilimden uzak ülkesini böyle yönetirken; Avrupa, gerçek doğa bilimlerinde ilerlemesini ve aydınlanmasını tamamlayıp, teknolojik sanayi i kalkınmasını gerçekleştirmiştir. Sanayisi için gerekli enerji kaynaklarına ve yer altı maden zenginliklerine ulaşabilmek için de sömürgecilik dönemini başlatmıştır. Bu nedenle de Anadolu coğrafyasına göz dikmişlerdir. Aralarında anlaşarak Anadolu’yu paylaşma planları yapıp, işgal ederler. Osmanlı Devletinin son padişahı Mehmet Vahdettin, bu oldu-bittiye razı olarak, sadece ailesini ve sarayını korumayı düşünür. Emperyalizmin sunduğu “Sevr Barışını” kabul eder. İşte bu koşullarda Türk Milletinin aziz bir evladı tarih sahnesine çıkar. Milletine önderlik yapar. Milletine şöyle seslenir: “ Bu aziz Türk milleti, onursuz, şerefsiz, köle olarak yaşayacaksa, ölsün yok olsun daha iyidir. Milletin kaderini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” demiştir. Kurtuluş parolasını da “Ya istiklal, ya ölüm!” olarak ortaya koymuş olan Mustafa Kemal’e milleti inanır. O’nun önderliğinde Türk Milleti, Türk’ün kutsal “Kurtuluş Savaşını” yapar. Aç kurtlar gibi Anadolu’ya saldıran yedi düveli yener, Türk’ün onur belgesi olan “Lozan Barışını” 24 Temmuz 1923 tarihinde mağrur Avrupa’ya ve bütün Dünyaya kabul ettirir. Böylece Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulur. Osmanlının asırlarca ihmal ettiği Türk Halkının, eğitilmesi ve aydınlatılması gerekiyordu. Mustafa Kemal Atatürk’ün dehası ile birçok yenilikler yapılır. Devlet, Millet el ele, karma ekonomiyle, ülkede birçok fabrikalar açılır. Halkın  % 4 dahi okumu-yazma bilmezken, okuma-yazma seferberliği başlatılır. Bir dikiş iğnesini yapacak sanayisi yok iken, kendi uçağını yapar hale gelir. İspanya ve Danimarka’ya uçak satarız. Asırlarca dinin gerici tutucu etkisinden kurtulup, üzerinden ölü toprağını silkip atan Türk Halkı, kalkınmanın köyden başlaması kararıyla, “Köy Enstitüleri” okullarının açılmasına karar verilir. 3803 sayılı yasa ile 17 Nisan 1940 tarihinde İsmail Hakkı Tonguç’un büyük çabalarıyla Köy Enstitüleri okulları açılmıştır. Şimdi de eğitimde Köy Enstitülerinin mucizesinden bahsedelim. Köy Enstitülerinin oluşumunda Atatürk’ün düşünceleri egemen olmuştur. Şöyle ki;”Ülkenin kalkınmasının esası, köylünün eğitiminden geçer. “Yurdun hakiki efendisi, gerçek üretici olan köylüdür.” Demiştir. Bu fikirden hareketle zamanın M.E.B Hasan Ali Yücel ve İlköğretim Genel Md.İsmail Hakkı Tonguç’un büyük çabalarıyla 17 Nisan 1940 yılında Köy Enstitüleri kurulur. Yurdun dört bir yanında 21 bölgede Köy Enstitüleri okulları açılır. Amaç, köy çocuklarını toplayıp eğitip, eğitici olarak köylere gönderip, halkın aydınlanmasını sağlamaktı. Bu çalışmalar kısa zamanda meyvesini vermeye başladı.Köy Enstitülerinin eğitim programlarında esas alınan konular, hayatın içinden konulardı. Bu konuları sıralayalım:

a) Karma eğitim (kız - erkek birlikte)

b) Tarım ( bağcılık,  bahçecilik, teknik ziraat vs.)

c) Hayvancılık

d) Arıcılık

e) Yapı işleri ( inşaat işleri)

f) Halk sağlığı gibi temel konular. Bu konular üzerinde öğrenciler yaparak, yaşayarak (uygulamalı) bilgileniyorlar ve öğreniyorlardı. Öğrendikleri bilgi ve becerilerini atandıkları köy okullarında öğrencilere ve çeşitli yöntemlerle köy halkına öğretiyorlardı. Bu çalışmalar kısa sürede meyvesini vermeye başladı. Bu çabayla II. Dünya Savaşına katılmayan Türk halkı, hızlı bir kalkınmanın içine girer. Bireyin özgürlük fikirleri gelişmeye başlar. Ancak bu gelişmeler köy ağaları, şeyhler ve aşiret reislerini rahatsız eder. Zaman kaybetmeden saldırıya geçerler. Bu aydınlatmanın önderi olan eğitmen ve öğretmenlere dinsizlik, komünistlikle suçlayarak, adamları tarafından dövdürülür, hatta öldürtülür. Bu aydınlanma ve gelişme mutlaka durdurulmalıydı. Durduruldu da.1954 yılında ABD’nin de isteğiyle Köy Enstitüleri kapatıldı. ABD, Truman Doktrini ile Türkiye’yi kuşattı. Türkiye’deki bu gelişmeler, ABD’ Dünya üzerindeki çıkarlarını olumsuz yönde etkiliyordu. Köy Enstitüleri birer komünist yuvası olarak nitelendi. Türk halkının birlik ve bütünlüğü parçalandı. 1952’yılında yapılan ikili anlaşmayla, Kayseri’deki uçak fabrikası uçak üretimini durdurup, bakım atölyesine dönüştürülür. ABD, enayi mi? Asya, Afrika, Avrupa üçgeninde Orta doğuda, uçak sanayini geliştirmiş ve dünya uçak pazarına ortak olacak bir Türkiye’yi ister mi? Elbette ki hayır. İşte böylece Türkiye, ABD’ye bağımlı bir duruma getirildi. Bütün bu olumsuz politikalar sonucu Türkiye, bugün vatanı ve milletiyle parçalanıp, bölünme durumuna gelmiştir.

Yazımı bitirirken bir kehanette bulunmak istiyorum. Eğer bağımsızlığımıza yeteri kadar  sahip çıkabilseydik; uçak fabrikasını, uçak bakım atölyesine çevirmeseydik; Köy Enstitüleri kapatmasasaydı, iddia ediyorum ki; bugün 2010 yılında her alanda ABD düzeyinde bir kalkınma sağlamış olurduk. Geliştirilmiş uzay çalışmalarıyla Ay-yıldızlı Türk Bayrağı şimdi uzayda Ay toprağında dalgalanır olacaktı.

Duygularımı paylaşan okurlarımı saygı ile esenlerim.

Önceki ve Sonraki Yazılar