KUCAĞIMIZDAKİ BOMBA

Tekrar ele aldığım bu olay o kadar ciddi ve bir o kadar da tehlike bir olaydır ki… Bizim hay–huylarımız arasında, uydurma gündemlerle uğraşırken bir gün birden önümüze gelecek ve biz bu bombayı bir anda kucağımızda buluvereceğiz.

O zaman yapacak bir işimiz, alacak bir tedbirimiz belki hiç olmayacak. Tabir-i caizse “kaderimize razı” olacağız. Aynen Irak’ın başına gelenler gibi… Aynen Kuzey Irak’ta bir Kürt devletinin kurulması gibi… Aynen Afganistan’ın ve Pakistan’ın işgalleri gibi…

Evet… “Türkiye’nin bölünmesine ve işgaline de ramak kalmış bulunmaktadır(!)”

Ben ulaşabildiğim yere kadar bu “imdat mesajını” ulaştırmaya çalışacağım. Eğer bu mesajımı alanlar elimden tutmaz, bu konu ile ilgilenmez ve hala saf saf; “hayır yapamazlar” diye kendini avutursa, bilmelidirler ki son pişmanlık fayda vermeyecektir.

“Amerikan Çekiç gücü” o zaman ki hükümetimizin eliyle konuşlanmamış mıydı? Yıllarca Kuzey Irak’a ve bizim içimizde ki PKK’ya silah, cephane yardımı yapmamış mıydı? Onları yetiştirip Irak’ın ve bizim başımıza bela etmemişler miydi? Kim ne yapabildi? Kim bu “Çekiç gücü” yerinden sökerek atmıştı? Biraz düşünelim ve hatırlamaya çalışalım.

Hiçbir Hükümet Çekiç güce bir şey yapamazken, sağ olsun ancak 54. Erbakan hükümeti onu oradan sökerek atmış, fakat iş işten geçtiği için de Irak’ın bölünmesine ve Kuzey Irak’ta bir Kürt devletinin kurulmasına mani olamamıştı.

Süleymaniye’de 2004 yılında askerlerimizin başına çuval geçirilirken Anayasayı değiştirecek güce sahip hükümetimiz yine bir şey yapamamış, sadece seyirci olmamış mıydı? Yarın da o tehlikeli bombayı kucağımıza koyduklarında bilesiniz ki bizler sadece seyredeceğiz ve yine bir şey yapamayacağız.

Diyeceklerdir ki; “Biz sizin kucağınıza bunu (bombayı) en yetkilileriniz olan başbakanınız ve Cumhurbaşkanınızın imzası ile koyuyoruz” Ne diyeceğiz, ne yapacağız o zaman…

BU BOMBA FÜZE KALKANI

NATO’nun 7. stratejik konsepti 19–20 Kasım 2010’da Lizbon’da yapılan bir toplantıda bütün hükümet ve devlet başkanları tarafından kabul edilmiştir. Bizim delegasyonumuza yani Ortadoğu stratejik başkanı Başbakan ve Cumhurbaşkanına da bunu imzalamışlardır.

Bu en yetkili iki devlet adamımız tarafından imzalanan NATO kararı “ülkemize yerleştirilecek birçok füzeden oluşan bir füze kalkanı kurulması” ile alakalıydı.

Bu toplantıya gitmeden önce Sayın Başbakan sağda solda konu gazeteciler tarafından gündeme getirildiğinde; “Bu kalkanın idaresi bizim elimizde olacak. Yoksa kabul etmeyiz” diyerek açıklamalar yapmış, kamuoyunun bu konuda ki dikkati ve tansiyonunu düşürmeye çalışmıştı. Hâlbuki imzalanan metinde Füze kalkanının idaresinin NATO emrinde olacağını da kabul edilmiştir.

Bu tehlikeli gidişin ardından ülkemizde sermayesi yabancılara ait ulusal gazete ve televizyonlar, “Türkiye istediğini aldı” diye manşetler atar, haberler yaparlarken “çuvala sığmayan mızrak” misali, ülkemizde vatanını ve milletini seven hayli ağırlığı olan bir kamuoyu; “Bu karar kabul edilemez. Gâvurun kalkanından bize hayır gelmez. Gerekirse kendi füze kalkanımızı kendimiz kurarız” şeklinde topluma ulaşan mesajlar, toplumda gerekli hassasiyetin gösterilmesine sebep olmuştu.

Birçok dernek ve vakıf açık oturumlar yapmaya, basın toplantıları vermeye başlamış; “Bu kararın kabul edilemez olduğunu” ilan etmişlerdi. Hatta bu konuyu yaptığı yürüyüşle veto eden derneklerimiz bile bulunmaktaydı.

NATONUN GERÇEK HEDEFİ

Tecrübeli ve ileriyi görebilen siyasi kaynaklarımız; “Kucağımızda bomba” olayını şu şekilde açıklamaktadırlar.

NATO 90’lı yıllar yaptığı bir toplantıda, İngiltere Kraliçesi Margret Teacher’in yaptığı açıklamada da ortaya çıktığı gibi “Artık NATO’nun düşmanı Komünizm değil İslam’dır” demişti ve NATO tatbikatlarında düşman rengi olarak kırmızı yerine yeşil renk kullanılmaya başlamış, düşman şehirlerin adları değiştirilerek Müslüman ülkelerdeki şehirlerin adları kullanılmaya başlanmıştı.

11.Eylül İkiz kulelerin (pilotsuz) uçaklarla vurulmasından sonra da ABD Başkanı George Bush 20. Haçlı seferini ilan ederken, Dış işleri Bakanı Gondalize Rice; “22 İslam ülkesinin sınırları değişecek” ifşaatını yapmıştı. İşte şimdi alınan bu karar ve yapılan açıklamalar ışığında NATO, ülkemizde “Füze kalkanı” kuracaktır.

“Ülkemizde kurulacak füzeleri menzillerinin 80 km. olması yanı sıra İran füzelerinin 2000 km. menzile sahip olduklarını” ifade eden söz konu siyaset adamı, “Bu kalkanın İran için kurulmadığını açıktır. Bu füze kalkanı; Ülkemizi ikiye bölmekte kullanılacak, tanklarımız Adana’nın doğusuna geçirilmeyecektir” açıklamasını da yapmıştır.

ÜZERİ ÖRTÜLEN BOMBA

Kamuoyumuz bu ve benzeri beyanlarla ve aksiyonlarla çalkalanırken birden bu olayın üzerinin bir başka suni gündemle örtüldüğünü görmekteyiz. Toplumun dikkat ve hassasiyetleri yönlendiren bu yeni gündem, bildiğiniz gibi “Wikileaks – vikiliks” gündemidir ve biz aylardır bu uydurma gündemle yatıp kalkmaktayız. Radyolar, televizyonlar, gazeteler (% 80 yabancı sermayeli) vikiliks adına birçok programlar yapmaya başlamışlardır.

Arkasın bir suni gündem daha geldi. Kars’ta dikilen heykellere Başbakanın; “Ucube heykeller” demesi… Şöyle dedi, böyle dedi tartışmaları… Ve bunu körükleyen bir medya…

Nereye gitti? Ne oldu? Bizim kucağımıza konmak istenen bomba… Füze kalkanına olan hassasiyetimiz ne oldu? Hani siyasilerin bu konudaki beyanatları… Nerede sivil toplum kuruluşlarının halkımızı aydınlatıcı basın toplantıları, açıklamaları, toplantı ve yürüyüşleri… Ve hatta yapılacak mitingler…

Ülkesini seven her insanın bu yazıda ki gerçekleri, yüreğinin derinlerinde duyacaklarına ait ümidim henüz kesilmemiştir.

Önceki ve Sonraki Yazılar