OĞLUMA YALNIZLIK HİKAYELERİ (6)

Mavi kızıl karıncalar

Sonbaharın ilk günlerinin hissedildiği bir akşamüstüydü. Tahir amcanın dükkânını beraber kapadıktan sonra gittiğimiz deniz kenarındaki çay bahçesinde çekilmiştik bu fotoğrafı. Tahir amca her zaman yanında taşıdığı fotoğraf makinesini kılıfından çıkarırken ‘’Hadi bu güzel manzaranın eşliğinde baba oğul bir fotoğrafınızı çekeyim.’’ demişti. Babam da bana dönüp ‘’İster misin?’’ diye sormuş, benimde isterim dercesine başımı sallayıp gülümsememden sonra Tahir amcaya dönerek ‘’Çek bakalım Tahir.’’ demişti. 
Babam ‘’Yanıma gel.’’ dedikten sonra yerimden kalkıp yanına gittim. Babam, beni kucağına oturtup poz vermek için ciddi suratı ile fotoğraf makinesinin objektifine bakarken, benim gözüm arkamızda oluşan görüntüye takılmıştı. Güneşin batışının yaydığı kızıllık, sonsuz gibi görünen masmavi denizin üzerinde süzülen kocaman iki buluta yansıyınca, oluşan görüntü iki kızıl karıncayı andırıyordu. Yalnızca çocuklarda oluşan şaşkın bir ifade ile bulutlara bakarken‘’Baba bulutlara baksana! Mavi kızıl karıncalar!’’ demiştim. Babam başını çevirip bulutlara bakmış, daha sonra da unutmadığım tek mutlu hatıramızı yaşamıştık. Babam birkaç saniye manzarayı ve bulutları izledikten sonra bana döndü ve gülümsedi. Saçlarımı okşadıktan sonra beni öperek ‘’Evet oğlum, mavi kızıl karıncalar.’’ demişti. O saniyeler şefkat ve sevgisini hissettiğim tek andı. Daha sonra Tahir amcanın ‘’Çekiyorum!’’ uyarısı ile ikimizde gülümseyerek poz vermiştik. Gerçekten mutlu olduğumuz tek hatıraydı bu fotoğraf. 
Aklımın içinde o günü yaşamayı bırakıp fotoğrafı tekrar zarfın içine koydum. Derin bir nefes alıp mektubu okumaya başladım:
 ‘’Sevgili Oğlum Barış.
Sana bu mektubu fotoğrafı çekildiğimiz yerde yazıyorum. O güzel güne geri dönüp size yaşattıklarımı düzeltmek için bana yeni bir şans verilseydi keşke. Ama maalesef ki hayat böyle bir seçenek sunmuyor insana. Yaptıkların için ne kadar pişmanlık duysan da, düzeltmek için geçmişe dönüş biletini alamıyorsun.
Güzel bir aileye sahipken, yalnızlığımın karanlık odalarına gizlenip sizi unutmaya çalıştığım için çok pişmanım… Sizinle beraberken bile açık olan gözlerimin görmemesini istediğim için çok pişmanım… Annen gibi, içinde taşıdığı mutluluk ile hayata renk verip güzelleştiren bir kadına sahipken, o renkleri kendi siyahımla boyadığım için çok pişmanım… Tanrı tarafından bana verilen en büyük armağan olan sana sıkıca sarılıp hiç bırakmamam gerekirken, bir babanın oğluna yapabileceği en büyük kötülüğü yapıp, seni yalnız bıraktığım için çok pişmanım… Yaşadığım ve size yaşattığım hayat için çok pişmanım…
Pişmanım kelimesini kullanarak cümlelerimin sonundaki noktaları bitiremeyeceğimi biliyorum. Annene ve sana yaşattığım her şey için beni affetmeni istemenin artık çok geç olduğunun da farkındayım. Bu yüzden yaptıklarım için daha fazla af dilemek yerine, hayata gözlerimi sonsuza dek kapamadan önce sana kendimden bir parça bırakmaya karar verdim. Bu yüzden sana her şeyi en başından anlatmalıyım. 
Sizden ayrıldığım zaman öğretmen olarak göreve başladığım doğudaki küçük köye gittim. Annen döndüğüm zaman bana başka bir kadın olup olmadığını sormuştu. Gitmemin sebebi ne başka bir kadın ne de sizdiniz.  Gittiğim zaman ve orada kaldığım yıllarda kendime sunduğum sebepleri şimdi düşününce çok öfkeleniyorum. Hasta olduğumu düşünerek saçma ve hiçbir anlamı olmayan gereksiz sebeplerin arkasına sığınmıştım.  Hayatın çok uzun olduğunu, yaşadığım acılara sadece yalnız kalarak katlanabileceğimi, kendimden başka kimseyi yaşamıma sokmamam gerektiğini düşünmüştüm. Ne kadar çok yanılmışım…
O küçük köyden hiç çıkmadan dokuz yıl boyunca yalnız yaşadım. Gittiğim zaman köyün muhtarı beni hemen tanımıştı. Birkaç gün beni misafir ettikten sonra kalabileceğim bir yerin olup olmadığını sorduğumda, istersem ölen annesinin eski evinde kalabileceğimi söyledi. O eski küçük evi onardıktan sonra orada yaşamaya başladım. İlk günlerde neden geldiğimi merak edip sorsalar da bir süre sonra delirdiğimi düşünerek sormayı bıraktılar.
Oradaki insanlarla da gerekli olmadıkça iletişim kurmamaya çalışıyordum. Bir kaç ay sonra muhtarın önerisi ile tarlalarda ve diğer işlerde köylülere yardım etmeye başladım. Sanırım yalnızlığımdan kurtulmam için böyle bir öneri sunmuştu. Köylüler de bu yardımlarım karşılığında evime erzak ve kış aylarında ısınmam için odun getiriyorlardı. 
Haftanın beş günü onlarla beraber çalışmama rağmen bazen aylarca tek bir kelime bile konuşmadan geçtiği olurdu. Gündüzleri hiçbir şey düşünmeden çalışıp, akşamları da kitapların içine girip geride bıraktığım her şeyi unutmaya çalışıyordum. Zaman zaman annen ve sen aklıma geldiğinizde içimde tarif edemediğim bir burukluk hissetsem de, geriye dönmek istemiyordum. 

Önceki ve Sonraki Yazılar