PİLİNİZ NE İLE DOLU?..

Pilin işlevi, içinde [potansiyel] enerjiyi depolamasıdır…

Depolayacak bir enerjiniz yoksa pilin işlevi de anlamını yitirir.

Ya da pilin içinde depoladığınız enerjiyi hesapsız bir harcama ile eritip, yerine yenisini koyup, pili şarj etmediyseniz, işiniz mafiştir, lambanızı yakamaz,     radyonuzu çalamazsınız.

İnsanın da bir pili var…

Yüreğinde, beyninde, ruhunda gizli, kendisine özgü bir pil, bir depo…

Bir hazine!

Bir santral!..

İnsanın yaşama enerjisi ile yüklü, beyninden güç alan, gönlü ile zenginleşen, ruhunda derinleşen bir güç, bir nitelik, bir yoğunluk!..

İşte insanı insan yapan da bu yoğunluktur.

O yoğunluğun niteliği, insanın bir birey olarak değerini belirler.

Ve O’nu nitelikli kılan, güçlü yapan bu seçkin yoğunluktur!..

Peki insan kendi öznel pilini nasıl şarj eder?..

İşte tek tek yaşamlarımız içinde çözüm bekleyen temel kültürel sorun budur.

İnsan okuyarak doldurur küpünü…

Yaşam içinde edindiği özgün kültürü her an yeniden sınayarak geliştirebilir insanlığını.

Geliştirilen insanlığın niteliksel yoğunluğu ancak sözünü ettiğimiz değerlerin [siz enerji parçacıkları deyin] derinleşmesi ile zenginleşebilir.

İnsanın bilgi kumkuması olmasının hiçbir değeri yoktur.

İnsanın oturduğu koltuğun kaç boğum ilmikten oluştuğu da bu konunun tümüyle dışındadır.

Rozet, makam, han, hamam eğilimi zaten konumuzun dışındadır.

Geriye kalan ise, ruhsal zenginlik, derinlik, erdem ve bütün bunların peşinde koşan hovarda bir mizaçtır…

Hovardalık kültürel yükselişin önde gelen öğelerinden birisidir.

Çünkü hovarda bir ruh, bulunduğu mekânının duvarlarının ardını görmek isteyecek, günün koşulları ile yetinmeyecektir.

Sözünü ettiğimiz bu istek her gün yeniden alevlenen bir tutkunun ürünüdür.

Tutku ise, ruhsal enerjinin hem kaynağıdır ve hem de üreticisidir…

Tutku olmadan hiçbir şey olmaz.

Tutku eksikse, ruhumuz kısa, gönlümüz bodur, zekâmız güdük ve insan olma umudumuz cansız ve sönüktür.

Tutkulu olmak gerçek bir hovardalıktır.

Çünkü tutkuda bencillikten uzak bir feda ediş yürekliliği vardır.

İdeallere kendini adayış ve hesapsız bir özveri kültürü vardır…

Ama bu hesapsız özveri, kendini adayış ve tutku, bir insanın pilini dolduran, boşaldıkça yeniden yeniden dolduran gerçek değerlerdir.

Hesapsız, özveriye dayanan ve geniş ve derin bir ruhsal yapı…

İşte aydınlanma düşüncesinin, dünyanın kültür mirası ile yüklenmiş gerçeği budur…

Ve insanın ruhu işte bu “yük”lerle dolduğu ölçüde değerlidir, özgündür ve yetkindir.

Önceki ve Sonraki Yazılar