RKİYE BİR YOL AYRIMINA GELMİŞTİR

Başbakan özlü konuşuyor, keskin haykırıyor ve ettiği her sözün bileşkesinde dilinin altındaki baklayı masanın üzerine taşırıyor…

Bakın Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanlık koltuğunda oturmakta olan kişi, taşıdığı resmi kimlikle neler söylüyor:

- Ben ne Türk milliyetçisine ve ne de Kürt milliyetçisine itibar ederim…

Kalabalıkta bir alkış…

Ellerde Türk bayrakları ve [yeşilli kırmızılı] “Diyarbakırspor” flamaları bir o yana sallanıyor, bir öteki yana.

Demek, ne Türk milliyetçiliği ve ne de Kürt milliyetçiliği?..

İlginç!

Demek ki Türk milliyetçiliği bu ülkede yaşayan etnik bir grubun ideolojisi niteliğindeki bir kavram…

Tıpkı Kürt milliyetçiliğinin bir avuç PKK militanının ideolojisi olduğu gibi…

Türkiye Cumhuriyeti Devleti demek, Kürt, Pomak, Çerkez, Laz ve bu arada bir de Türk milliyetlerinin birlikte ve bir arada yaşadıkları karmaşık [bölünmüş] bir toplum…

Ama hayır, Sayın Başbakan, öyle değil…

Size, rahle-i tedrisinden geçtiğiniz imam/ hatip mektebinde Türkiye gerçeğini doğru belletmemişler…

İşte “tevhidi tedrisat” Devrimi bunun için önemlidir…

Eğitimin birliği ilkesi onun için Atatürk Devrimleri’nin en temel öğelerinden bir tanesidir.

Evet, bir ulusu ulus yapan en temel öğe, yurttaşlarının ortak ve tek bir milli eğitim felsefesine sahip olmalarıdır.

Okuyun bakın, uymakla yükümlü olduğunuz Anayasamızın 2. maddesinde ne yazıyor:

“MADDE 2- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.”

İşte Türk milliyetçiliği budur Sayın Başbakan…

12 Mart darbesinden başlayarak her adımda budanan ve 12 Eylül 1980’de en büyük darbeyi yiyen ve sizin o mübarek ellerinizle her köşe başında değiştirilmek istenen Anayasamızın en temel esasları bunlardır…

Anayasamızın “Başlangıç” bölümünde de şu satırlara yer verilmiş Tayip Bey biraderimiz; gelin birlikte bir kez daha okuyalım:

“… Hiçbir faaliyetin Türk millî menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihî ve manevî değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve lâiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı;”

Milliyetçilik, bu devletin en temel esaslarından birisi olarak Anayasamızın içine işlemiştir.

Milliyetçilik, Atatürk ilkelerinin “6 OK”u içeriğindeki oklardan da birisidir.

Hemen bir parantez açalım Sayın Başbakan, 6 OK, bir siyasi partinin tekeline alınabilecek kapsamdaki basit bir amblem değildir.

Tam aksine, Atatürk ilkelerinin özetlenmesinden ibaret olan bir hedefler toplamıdır.

6 OK’un CHP bayrağında yer almasının nedeni, o tarihte bir ikinci partinin olmamasıdır.

Mustafa Kemal Atatürk, 6 OK’u parti amblemi haline getirdiğinde varmak istediği menzil, bu okların Türkiye Cumhuriyeti’nin temel hedefleri olarak öne çıkartılmasını temindir…

Bu gerçeğin gözlüğü ile etrafımıza baktığımızda tespit etmemiz gereken önemli husus, 6 OK’un milletçe savunulmasının önemini, gereğini ve değerini kavramaktır.

Yakın tarihimiz boyunca bu gerçeğin yeteri ölçüde kavranamamış olması, 2011 yılında bu ülkeyi yönetenlerin milliyetçiliği kavrayamamış olmaları, ya da daha doğru bir tespitle, bu en temel ilkeyi benimsememiş olmaları sonucunu ortaya çıkartmış bulunmaktadır…

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir Başbakan’ı, Anayasa’da milliyetçiliğin devletin en temel esası olduğu yazmasına rağmen, bu temel ilkeyi, alelade etnik bir fraksiyonmuş gibi takdim edebiliyorsa, Türkiye ciddi bir yol ayrımına gelmiş demektir.

Bu noktada Türkiye Cumhuriyeti Anayasası,

 * Ya Sayın Başbakan’ın istediği yönde bir kez daha değiştirilecek ve bu kez milliyetçilik, laiklik, eğitim birliği ve devletin üniter yapısı gibi temel esaslar tarihin çöplüğüne atılacaktır.

* Ya da, Türkiye halkı aklını başına toplayacak ve Devlet’inin temel esaslarını gözünün bebeği gibi koruyacak ve onlar uğruna mücadele edecektir…

Sanıyoruz ulaştığımız kavşakta, üçüncü bir sapak seçeneği yoktur.

Önceki ve Sonraki Yazılar