SALLANIYORUZ !

 

Uykuya yattığımda, gece ertesi güne sarkmıştı.

Bir düş; dar bir yolun parke taşlarına kusarak yokuş yukarı çıkıyorum. Yukarıdan eski bir araba, zikzaklar çizerek bana doğru geliyor. Yolun bir yanı bahçe duvarı, diğer yanında tek katlı evler sıralanmış. Korkuyorum ama yaklaşan tehlikeden kurtulmak için hiçbir şey yapamıyorum. Beynimi tutsak almış olan alkol buna izin vermiyor. Düşüncelerim kilitlenmiş adeta. Jantların çarptığı, evlerin önündeki kaldırım taşlarından ateşler çıkıyor. Araba bana çarpmak üzereyken, ürpererek ter içinde uyanıyorum...

Karım ve kızım uyuyor. Soluk alış verişleri gecenin sessizliğini bozuyor. Mutfağa geçip su içiyorum. Esrik bedenimi suyun soğukluğu kaplıyor. İşte o an, su bardağı elimde müthiş bir sarsıntıyla kendimi mutfak halısının üstünde buluyorum.

Deprem !

Bu, önceki sarsıntılara benzemiyor. O kısa kısa sallayıp geçen.

Olanların ayrıdına varamadan üzerime çöken tavanın bir yanını lavabo, fırın, bulaşık makinesinin tuttuğunu görüyorum belli belirsiz. Oluşan eğimli boşluk, o sonsuz ağırlığın altında ezilmemi önlüyor.

Toz duman ve karanlık. Yüzükoyun yatıyorum. Dalga dalga soğuk bedenimi yalıyor. Belli ki dışarıya açılan bir delik var. Büyüklüğünü kestiremediğim bu yıkıntıda devinimsiz duruyorum. Sırtım, aldığı ağır darbeden ağrıyor. Korkuyorum. Bir ürperti sarıyor bedenimi. Başıma bir ağrı giriyor. Başım betona çarpmış, yere düşünce. Alnımda kan sızıntısı var ama çabuk pıhtılaşmış ve kanama durmuş. Karımla kızım geliyor usuma... Çıldıracak gibi oluyorum. Kızım daha dört yaşında. Ne kadar yaşadı ki? Hayır! Hayır! Ona bir şey olmamıştır. Tanrı onu korumuştur. Bağırıyorum, sesim çıktığı kadar, ”Oyaa! Nazifeee!” Hiçbir karşılık yok. Çaresizim. (…)

Üzerimdeki ağırlık artıyor. Gözlerimi açamıyorum. Kirpiklerim gözyaşı ve tozdan yapışmış. Kalkma, dışarı çıkma isteğim çoğalıyor. Sağ elim bedenimi dolaşıyor, yokluyor. Hiçbir şey hissetmiyor. Boşluk içinde bir boşluğum sanki. Üzerinde bulunduğum yeri hissetmiyorum...“Ölüm bu demek ki...” Neler oldu? Ne zamandan beri buralardayım? Bilincimi son bir çabayla topluyorum.

Bir motor sesi duyuyorum. Ardından ayak sesleri. Aman tanrım! Bir insan sesi!

“Kimse var mııı? Orada kimse var mııı?” Son bir gayretle: “Beeen! Been!” diyebiliyorum.

Eller kollar görüyorum, deliğin önündeki tuğlaları yıkıp deliği büyüten. Kendimi yitirirken bana uzanan ellerin arasından belli belirsiz kırmızılığın üstündeki ay yıldızı ve altındaki yazıyı görebiliyorum. A_K_U_T.

Önceki ve Sonraki Yazılar