SAVAŞIN TARAFLARI KİMLER?..

 


 

Sayın Paşamız, milletin karşısına çıkarak, oldukça soğukkanlı bir tavırla,

Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı “a-simetrik psikolojik savaş uygulanıyor, buyuruyorsunuz…

Evet, anlıyoruz ve bizler de bunu artık apaçık görüyoruz.

Peki sonra?..

Sonra, hiddetli bir ifade ile,

Allah Allah diyerek düşmana saldıran bir ordu, Allah’ın evini nasıl bombalar, diye soruyorsunuz…

Ve yine sonra…  Bütün bu olup/bitenlere karşı somut herhangi bir önlem aldığınızı  ifade etmeden sözünüze nokta koyup, yaratılan bu kaos ortamını olduğu yerde bırakıp, makamınıza dönüyorsunuz…

Ve Türkiye halkı, bu “ucu-açık” sonraların sonunda ne sizi ve ne de komutanı olduğunuz Türk Silahlı Kuvvetleri’ni tam olarak anlayamıyor…

Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı bir savaş açılmış durumda ise, Sayın Paşamız, siz bu savaşın muhatabısınız!.. Siz birinci dereceden muhatabı olduğunuz bu a-simetrik savaş meydanında… Ne yapıyorsunuz?

Tabii ki, sizden darbe yapmanızı beklenmiyor; talep edilmiyor!..

Türkiye’nin içine itildiği uçurumdan kurtulmak [doğal olarak] Cumhuriyet kuşaklarının, yani bizim, hepimizin sorumluluğunu gerektirmektedir…

Ancak…

Sizin de, size karşı yürütüldüğünü açıkça ifade etmekte olduğunuz bu savaşın asli bir “taraf”ı olarak, emperyalizmin “Taraf”ı olanlara karşı bir mücadeleniz olmalı…

Bir duruşunuz olmalı.

Yapabileceğiniz bir şeyleriniz olmalı…

Ve duruşunuz, mücadeleniz ve yapabileceğiniz o bir şeyler konusunda bizlere, yani halka bir açıklamanız olmalı…

İfade etmiş olduğunuz psikolojik savaş süreci içinde Cumhuriyetin kaleleri bir/ve/bir ele geçirilirken, Türk halkı, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin nerede olduğunu bilmek ve hangi mevzide saf tuttuğunu öğrenmek hakkına sahiptir…

İçinde bulunduğumuz bu vahim koşullarda Türk aydınları, Türk halkı ve tekmil Cumhuriyet güçleri, sözünü ettiğimiz bu haklarının pratiğini sorgulamaktadır…

Türkiye halkı,  yürürlükteki mevzuat uyarınca sorumluluğunuza tevdi edilmiş bulunan “Cumhuriyeti koruma ve kollama görevi”nin ne ölçüde yerine getirilmekte olduğunu en belirgin hatları ile bilmek istemektedir…

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin operasyonel yeteneğinin yıpranmış olup olmadığını merak etmekte, bu konusunda kendisini yeteri ölçüde güven içinde hissetmemekte, gerginlik ve tedirginlik duymaktadır.

Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin yasal bekçisi olan bu en güzide kurumumuzun en sorumlu kişisi olarak, Türkiye halkının bu konuda gittikçe artan endişelerini giderme görevi, en başta sizin omuzlarınıza yüklenmiş bulunan [kaçınılamaz ve ertelenemez] bir büyük sorumluluktur.

Bu sorumluluğun gereklerinin yerine getirilmesini istemek ve beklemek Cumhuriyet kuşaklarının en temel hakkıdır.

Sayın Paşam, sizden beklenen aktivite, sınırları yasal mevzuatımız tarafından çizilmiş olan alan içindeki görev ve sorumluluklarınızın yerine getirilmesi ile ilgilidir.

Saldırı karşısında kalan Cumhuriyet rejimimiz, kendisini kurumları aracılığı ile korumakta ve sözünü etmekte olduğunuz “a-simetrik savaş”taki yerini ve mevziini almış, direnmektedir.

Danıştayımız, Yargıtayımız, Anayasa Mahkememiz, barolarımız, işçilerimiz, demokratik kitle örgütlerimiz ve aydın namusunu üstlenmiş olan tüm öncü güçlerimiz bu savaştaki yerlerini almış, direnişin tuğlalarını oluşturmaktadırlar…

Sözünü ettiğimiz bu tuğlalar, yasal sınırları içinde demokratik bir mücadele cephesi inşa etmektedirler.

Cumhuriyet tehlike altındayken ve vatan bölünme riski ile göğüs göğüse gelmişken her kurum Cumhuriyete karşı olan sorumluluğunu eksiksiz ve ödünsüz olarak yerine getirmekle yükümlüdür. Ve hiç kimse ya da kurum, bu yükümlüğü üstlenmekten kaçınma hakkına sahip değildir… Malik değildir!.. 

DÜZELTME:  Dünkü yazımızın son paragrafı teknik bir karışıklık yüzünden “başka bir yazının son paragrafı ile” karışmıştır. Düzeltir, özür dileriz.

Önceki ve Sonraki Yazılar