“SENSÖR”LÜ YILLAR...

Teknoloji, bu çağın bir başka adı...

Bilgilerin “sayıldığı”... Ülke ekonomisinin Borsa’dan yönetilebildiği elektronik bir dijital ortam…

Ve adına “çip” denen teknolojik bir yaratının, geleceğin kaderine tırmandığı değişik, garip, gizemli bir zaman süreci...

İnsan teknolojiyi, yaşamını kolaylaştırsın diye yaratmış... Ama giderek, teknolojik-yaşam, hayatımızın tümüne yayılmış bizleri esir, ha aldı/ ha alacak!...

Ama onsuz da edebilmek mümkün değil...

Ceplerimiz telefonlarla şenlendi.

Kulaklarımız, MP3’lerden haykıran kulaklıklarla “tıkalı...”

Ve derken, günün birinde, bir de sensör denen bir alet icat edildi. İşte bu sensör denen aletin icadı ile beraber... Mertlik, hepten yok oldu!..

Sensör denilen bu alet, öyle bildiğiniz, alıştığınız hokkabazlıklardan birisi değil.

Sensör önemli, sensör müthiş, sensör harikulade bir buluş...

Örneğin lüks bir otomobilin ön camına bir sensör takılı.

Yağmur çiselemeye başladığında, sensör yağmuru kendiliğinden algılıyor ve otomatik olarak harekete geçenek, sürücümüze hiç zahmet ettirmeden otomobilin sileceklerine “ivedi” bir emir veriyor... Ve silecekler aldıkları bu emre itaat ederek, başlıyorlar ön cam üzerinde biriken yağmur sularını sağa ve sola silkelemeye...

Yine örneğin, diyelim ki, çamaşır makinenizin gizli bir bölmesinde bir sensör var.

Sensör makine içindeki suyun seviyesini, ısısını sürekli kontrol ediyor.

Siz, salonun yumuşacık koltuğunda rengârenk camınızın karşısında beyninizi bükmekle meşgulken sensörünüz harıl harıl çalışıyor.

Sizin gözlerinizde rehavetin sarmal yumuşaklığı... Sensörün alnı ter içinde.

İnsan oturuyor; sensör çalışıyor!

Yaşasın teknoloji…  Kahrolsun emek!.. [Geçiyoruz]

Gelelim, “sensör”ün bazı kent ve kasabalarımızdaki özel [ve öznel] işlevine…

Evet… Bu gizemli alet, tüm bürokratik gereklilikler yerine getirilerek ulusal ölçekte, Tedaş, Tüpraş, Ereğli Demir Çelik, Galata-Port, Sanayi Bakanlığı, Devlet Meteoroloji Genel Müdürlüğü ve ilgili belediyelerin güç ve işbirliği neticesinde tüm kent ve kasabalarımızda devreye sokulmuştur.

Ve dolayısıyla ülke çapına tüm kent ve kasabalar, yıllardır teknolojinin bu en son harikasından sınırsızca yararlanmaları sağlanmıştır…

Yani ülkemizde sensörlü yıllar böylece yürürlüğe girmiş ve halkımızın hayatını zenginleştirmeyi, yaşam kalitelerini yükseltmeyi [istikrarlı bir biçimde] sürdürmektedir.

Sözünü ettiğimiz bu sensörün görev ve işlevi olağanüstü...

Örneğin, diyelim ki, o kent ya da kasabada hafiften bir yağmur çiselemeye başladı.

Sensörler, kendiliklerinden devreye girip, nöbeti devralıyorlar.

Yağmurun şiddeti, hızı, metrekareye düşen yağmur-suyu miktarı ve bu konuda aklınıza ne gelirse, hepsini, sensörler tespit ediyor; kaydediyor ve ölçümlüyor...

Ve en önemlisi, yağmurun saydığımız nitelik ve nicelikleri ve yapılan ölçüm sonuçlarından süzülen parametreler, ön-görülen maksimum bir sınıra eriştiğinde o yörede elektrikler, sensörlerin kendiliklerinden verdiği bir emirle [otomatik olarak] ve şıppadanak, kesiliyor...

Yöre halkı ise, bütün bu son derece karmaşık teknolojik evrelerden habersiz olayı basit ve yalın bir biçimde yorumluyor:

• Yağmur yağdı, böyle oldu!..

Ve tevekkül sahibi insanların ermişliği içinde elektriklerin gelmesini bekleyip, duruyor...

Oysa sensörler hiç durmadan çalışıyor… Ve elektrikleri dijital bir teknoloji ile keserek, yöre halkını, yağan yağmurun yaratabileceği elektrik kontaklarından korumaya devam ediyor. Halk böyle incelikleri nereden bilecek?.. Hem bilebilse dahi, nasıl anlayacak, nasıl yorumlayacak?.. [Bunu da geçiyoruz]

Ve derken yağmur kesiliyor… Sensörler, yerel nitelikli riskin hafiflediğini ve hatta tamamen geçtiği kanaatine varıyorlar…

Ve ışıkların tekrar çevreyi aydınlatmasına izin veriyorlar...

Ve kent ya da kasaba halkı, bu yeniden “aydınlanma süreci” içine girerken, mutluluğunu sakin ve alışıla-gelmiş bir bıkkınlığın itici gücü ile yaşantısına katık ediyor.

Ve 21. Yüzyılın  10. yılında sensör, sönsörlüğünü başarı ile yapmış oluyor!..

Hem de yöre halkından gizli.

Hem de, kimsenin ruhu bile algılamadan!..

Ve teknoloji, yaşam kültürümüzü, yukarıdaki şekil A ve B’de görüldüğü üzere, hem geliştiriyor ve hem de kalitesini başarı ile tavana fırlatıyor…

Bilmem anlattırabiliyor muyuz?.. 

Önceki ve Sonraki Yazılar