SORUNLAR NASIL ÇÖZÜLÜR

“Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” diye bir güzel sözümüz vardır. Bu söz, konuşan fakat iş yapmayan insanlar için söylenir ve bir insanın aynası, yaptığı işidir demektir. Bol bol konuşan ve fakat iş yapanların pek bulunmadığı günümüzde, bu söz önemini bir kat daha artırmıştır. Toplumlar da fertler gibi ya iş ve üretim yaparlar veya bol bol konuşurlar. Toplumu idare edenler, konuşma yaparak, muhaliflere cevap vererek vakit kaybetmek yerine o toplumun ihtiyaçlarını gözeterek çalışmalar yapmalı ve problemlerini çözmelidirler. Aksi halde toplantı yapıyoruz diye bir araya toplanıp dağılmalar, onların bir arpa boyu yol kat edememeleri sonucunu doğurur ki bu, çağ dışılığın en önemli bir göstergesidir.

İSTİŞARE EHLİYLE YAPILIR

Bir yönetici her şeyi bilen insan değildir. Kaldı ki ilim bir okyanus, âlim ise bu denizden bir damla su alan insandır. Gerçek bilginler, “bilmediklerimi ayağımın altına alsaydım, başım gökyüzüne değerdi veya “Bir şey biliyorum. O da hiçbir şey bilmediğimdir” diyebilenlerdir. Çünkü gerçek ilim, onu taşıyana alçak gönüllülük ve tevazu getirir. Ben bilirim edası ve havası, kendisini dinleyenleri aldatmak için yapılan basit bir gösteriştir. Aslında bu pozlar, o insanın hiç bir şey bilmediğini gösterir.

Toplumun çözüm bekleyen o kadar çok konusu vardır ki bunlar, çözüme kavuşturulmalı ve insanlar mutlu kılınmalıdır. Hâlbuki idareciler her konuyu o işin ehli,(uzmanı) kadar bilemezler. İdari konular bürokratlarla, siyasi konular siyasilerce, askeri konular askerlerce, maddi konular ekonomistlerce, hukuki konular hukukçularla v.b. istişare edilirse uygun çözümler bulunabilinir. Kararı alınacak bir konuyu, o konuyu iyi bilen ehil insanlara danışarak çözmek en isabetli yoldur.

Bir insan o toplumun yöneticisi tarafından istişare (danışma) heyetine davet edilirse, o insan mutlaka bu davete icabet etmeli (gitmeli) dir. Çünkü bu davet, o insanı topluma hizmete çağırmak demektir. Davet edilmeyen bir insan ise “Ben niçin bu toplantıya niçin çağrılmadım?” diyerek, nefsine uymamalı ve fitne ve fesada yönelmemelidir.

İSTİŞARE NASIL YAPILIR

İstişare edilecek konunun ehil insanları, onları davet eden yöneticinin başkanlığında, o işle ilgili bir ortamda bir araya gelmesiyle çalışmalarına başlarlar. Toplantının verimli ve bereketli olması için başta bir fatiha-ı şerif’in okunmasında fayda vardır. Toplantı başkanı, istişare edilecek ve karar verilecek konuyu heyet üyelerine anlatır ve her bir üyeden konu ile ilgili görüşlerini sorar. Her üye en geniş fikir özgürlüğü içerisinde konu ile ilgili görüşlerini ortaya koyar. Hatta menfi konuşma yapanlar ayıplanmazlar. Zira o menfi görüşle konunun önlem alınması gereken yönleri ortaya çıkacağından kendilerine teşekkür edilir. Heyet üyeleri, bir başka üye tarafından söylenmiş bir fikri, “ben falanca gibi düşünüyorum” diyerek, toplantıda zaman tasarrufu yapar ve toplantının verimini artırır. Verimli bir toplantı, kararlaştırılan saatte biter. Konu ile ilgisi olmayan konuşmalar ve karşılıklı münakaşalar (sataşma) yapılamaz.

KARAR VERME

İstişare heyetindeki görüşmeler tamamlandıktan sonra o işin yapılabilmesi için karar haline gelmesi gerekir. Fertlerde bir iş, “fikrin kuvveden, fiile geçmesi” ise topluluklarda istişareden sonra o fikrin karar haline getirilmesidir. Karar, o toplantıyı idare eden şahıs tarafından bildirilir. Bu husus baştan belli olduğundan, istişare heyeti içinde kulis, hizip ve tefrika çıkmaz. Eğer karar oylamaya ihtiyaç göstermekteyse bu önceden belirtilmeyen ve ancak toplantı esnasında ortaya çıkacak bir durumda olabilir.

Yapılan toplantının kararları oylama ile alınacağı baştan biliniyorsa, her insan kendi fikrinin doğru olduğuna inandığından, kendi fikrine destek verecek bir takım insanları oluşturabilmek için toplantı öncesi kulisler yapılmakta, toplantıda taraflar teşekkül etmekte, hizipleşmeler yaşanmaktadır. Toplantılar çekişme ve kavga ortamına dönüşmekte, küfürleşmeler, yumruklaşmalar, sandalyelerin havalarda uçuşması, kafalar ve gözlerin kırılması sonucunu doğurmaktadır. Böyle sonuçlanan bir toplantıdan hiçbir zaman birlik ve beraberlik çıkmamakta, kendi içinde birliği sağlayamayanların alacağı kararlar, toplumun beklentilerine cevap vermemekte, dertlere çözüm olmamaktadır.

Diktatörler de karar verebilmek için bir takım insanlarla istişareler yapma ihtiyacını duyabilirler. Ancak, o istişareye katılanlar, kellelerinden veya menfaatlerinin kesileceğinden korktukları için, her zaman dalkavukçuluk ve yağcılık yolunu seçmekte, bu da sağlıklı bir istişare yapıldığı anlamına gelmemektedir.

Toplantıyı yöneticisi, kararını bildirirken çoğunluğun görüşünü benimseyebileceği gibi, azınlığını görüşünü ve hatta hiç kimsenin ortaya sürmediği kendi kararını da bildirebilir.

PEYGAMBERİN KARAR VERMESİ

Uhud harbi konusunu istişare eden peygamberimizin görüşü, tecrübeli sahabeler gibi şehir içinde kalarak müdafaa (savunma) savaşı yapmak şeklinde iken, genç sahabelerin ısrarları üzerine, Medine dışında yapılması şeklinde oldu. Bunun üzerine yaşlı sahabeler, geçlere; “Siz ne yaptınız. O bir peygamberdi ve geçmiş de geleceği de bilirdi. Siz ısrar etmekte hatalısınız,” deyince, onlar tekrar Peygamberimize gelerek; “Ya Resulallah. Bizi affet. Sen ne emredersen biz onu yapacağız” dediler. Ancak Allah Resulü, onlara; “Bir kere de karar verdin mi, artık sebat et, Allah’a güven (Ali İmran 159)” ayetini hatırlattıktan sonra, “Bir Peygamber silahlarını kuşandıktan sonra, Allah onlar hakkında karar verinceye kadar silahlarını çıkarmaz” diyerek verilen kararda sebat edileceğini gösterdi.

Dikkat edilecek olursa bu olayda aslında karar veren peygamberimizdir. Gençler, verilen kararın, kendi ısrarların sonucu olmasından endişe ettiklerinden Peygamberimize gelerek, özür dilemiş ve emirlerine uyacaklarını beyan etmişlerdir.

Peygamberimizin, Hendek harbinde bir savaş taktiği olarak sadece Selman-ı Farisi hazretlerinin görüşünü kabul ederek hendek kazdırması, Hazreti Ebu Bekir’in (r.a) Hilafeti döneminde sadece kendi görüşü olan zekât vermek istemeyen müslüman kabilelere karşı “Zekât vermeyenlerle harp ederim” demesi, karar verilirken takip edilebilecek yolları göstermesi açısından önem örneklerdir.

Önceki ve Sonraki Yazılar