TERCİHLERİNİZ KEŞKELERİNİZ OLMASIN

 

Seçimlerimiz ve tercihlerimiz hayatımızı belirler. Yaşam kalitemiz, sosyal yaşamımızı belirleyen sistemin niteliğine göre değişir. Sistem işleyişi de yönetenlerin anlayışlarına ve becerilerine göre değişir.  Her toplum layık olduğu biçimde yönetilir sözünden hareketle, ortalama elli –altmış yıllık bir ömrü sürekli yakınarak, huzuru arayarak geçirmişsek, bugünlere kadar bizi yönetenlere  dönüp bir bakmamız gerek. Ya da tercih ve seçimlerimizde yaptığımız hataları irdelememiz gerek.

Bizi bugüne dek yönetenler bu kısacık yaşam süresinde evrensel kuralları uygulayıp, ülkenin gelişmesi ve yaşam kalitesinin yükseltilmesi adına neler yapılmış? Sorgulamadan, değerlendirmeden,  önümüze belli aralıklarla konulan sandıklarda geleceğimize sahip çıkmadığımız sürece yakınmalarımız da sürüp gidecektir.  Yerelden genele, genelden evrensele yaşanan ne varsa her şey birey olarak bizim tercihlerimizin ve seçimlerimizin sonucudur.

Günümüzde yaşananlar, yapılanlar o kadar meydanda ki gizli kapaklı hiçbir şey saklı kalmıyor. Böylece irdeleyen, sorgulayan, hesap soran kısacası yıllardır bir rey gözüyle bakılıp seçimden seçime boş vaatlerle aldatılan insanlarımızın bir-rey olmaktan çıkıp birey olduğunu kanıtlama zamanı geldi diye düşünüyorum.

Tercihlerimiz keşkelerimize bir kez daha dönüşmesin diyorsanız, oyunuza sahip çıkmalısınız. “Bir oy nedir ki?” demek okyanusların damlacıklardan oluştuğunu göz ardı etmek demektir.

Yeri gelmişken günümüze uygun düşen bir öyküyü, kıssadan hisse kapılması ümidiyle paylaşıyorum.

Bir inek, bir beygir, bir eşek, dağılıp insanların ne yaptıklarını öğrenmeye ve beş yıl sonra buluşmaya karar verdiler. Her biri başka yöne yola çıktılar. Beş yıl sonra buluşma yerine önce inek ile beygir geldi. İkisi de perişan bir halde, zayıflamış, dişleri dökülmüş, kamburları çıkmış, adeta çökmüşlerdi. Beygir sordu: 'Nedir bu halin inek?...'Inek iç çekerek anlattı:  'Bu insanlar merhametsiz. Beni durmadan birbirlerine sattılar. Alan sütümü sağdı. Doğurdum çoğaldım, çoğaldıkça sütüm azaldı… Sütüm azaldıkça yemimi azalttılar. Bir inek daha varmış, onu yanıma koyup çifte koştular, aç bıraktılar. Canımı zor kurtardım be kardeş... 'Sonra beygir anlattı: 'Benim de ağzıma bir demir parçası geçirdiler, ağzımı açamadım. Üzerime bindiler. O indi öbürü bindi, o indi öbürü bindi... Binmedikleri zamanlar zincire vurdular... Belim çöküp de onları taşıyamaz bir hale geldiğimde arkama kocaman bir araba bağladılar, bu sefer birçoğunu birden taşımaya başladım. Ben onları taşıdıkça kırbaçladılar. Canımı zor kurtardım yav inek kardeş...'Ve uzaktan eşek gözüktü. Eşek; ıslık çala çala, taşlara tekme ata ata geldi. Mutluydu. Şişmanlamıştı, tüyleri parlıyordu, gözlerinin içi gülüyordu, üzerinde lacivert takımlar vardı.  İnek ile beygir, 'Nedir bu halin, neler oldu' diye merakla sordular, eşek anlattı: 'Bir memlekete vardım, birisi bağırdıkça insanlar onu alkışlıyordu. Ben de yüksekçe bir yere çıkıp bağırdım. Benim bağırmamı bilirsiniz, duyan benim yanıma koştu, duyan koştu. Onlar geldikçe ben daha çok,” vatan –millet –sakarya”  diye bağırdım... ''Sonra?..'' Sonra beni başkan seçtiler...''Yani sen başkan mı oldun?.. ''Evet... Bir şey yapmama gerek kalmıyordu, ben bağırdıkça onlar 'Memleket seninle gurur duyuyor' diye alkışladılar. Yiyecek birçok şey vardı. Ben ise yedim içtim ve bağırdım, yedim içtim ve bağırdım...''Pekiii ... Senin eşek olduğunu anlamadılar mı?...'Eşek yanıtladı: 'Yarısı anladı ama diğer yarısına bir türlü anlatamadılar...

Önceki ve Sonraki Yazılar