E. TURGUT TEKİN

E. TURGUT TEKİN

TİCARET ODASI BAŞKANLIĞI NELER YAPMAK İSTİYOR

 

 

Söke’yi bu hale getiren başlıca etmenleri önceki yazımda açıklamıştım. Çevremizdeki komşu kentler ilerlerken, Söke yatmış uyumuştu. Hem de tam 25 yıl boyunca. Ama bu uyuyuşun cezasını ve bedelini ağır ödemeye başlayınca aklımız başımıza geldi. Ünlü eğitimci J.dawi derki: “İnsan bir problemle karşılaşınca düşünmeye başlar” Bizde “Bıçak kemiğe dayandığı zaman düşünmeye başladık” ama, “Ata yokuşta arpa kar eder mi, etmez mi?” bunu bilmiyoruz. Ama bir atasözüne görede: “Zararın neresinden dönsek kardır” deniyor. Öyle sanıyorum ki bunca kaçırılan trenlerden sonra artık, yataklı ekspres trenlere binecek değiliz. Olsa olsa yük vagonlarını taşıyan kara trene binebiliriz. Bu da bir şanstır.Hiç değilse ayaklarımız yerden kesilir ve yürümek zorunda kalmayız.

Ticaret Odası Başkanı Sayın Süleyman Toyran ve arkadaşları, gerçekten iyi niyetli insanlar. Söke’ye ve Sökeliler’i birşeyler vermeye çalışıyorlar. Şimdiye kadar yaptıklarını ve yapmak istediklerini iyi niyetlerle anlatıyorlar. Kendi alanlarında oldukça başarılı işler yapmışlar. Bu işler zaten onların görevleri elbette yapacaklar. Ama bugünkü Söke’nin garipliği, sahipsizliği, içinde taşıdığı buruk acı karşısında onlarda acı çekiyor ve kenti yakan ateşi söndürmeye çalışıyorlar. Bilindiği gibi kenti yakan başlıca ateş ekonomiktir ve bu kriz 15 yıldır Söke’nin omuzlarından kalkmadı. Her yeni gün bir ağır yükle geliyor ve sorunlar çözülmeden dağlar gibi yığılıyor. İşte sayın Başkan’ın bütün çabaları Söke’nin üzerine çöken bu ağır yükü nasıl azaltırız kaygısıdır. Elbette ki, böyle bir kurumun gögüslemesi ile bu yük kalkmaz. Yükü ancak bütün Söke gögüslerse yük kalkar. Bir odanın tek başına yapacağı iş değildir. Ama onların önder olması, işi başlatması demek, işin bitmesi demek olacaktır. Çünkü onları örnek alanlarda bu işe omuz vereceklerdir. Oda Başkanımız diyor ki: “Söke’ye kısa zamanda nasıl etkinlik kazandırabiliriz?” soruya yanıt olarak ta iki konuyu bağlıyor. Biri SÖKEV ve diğeri SÖKE ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİ.

Devam ediyor, “Söke’ye bir veya iki fakülte kazandırabilirsek, enaz ikibin öğrenci çekmiş oluruz. Bugün bir öğrenci ayda ortalama 500 YTL. Harcarsa ayda bir milyon eder. Bu da az bir para değil. Memuru ve emeklisi az olan Söke için önemli bir kaynak. Yılda on milyon YTL. ki küçümsenmez. Çok değil ama hiç yoktan iyidir. Bu sayıyı on bine çıkarmak bu yolla mümkün. Düşünce güzel, aslında yenide değil. Sayın Kaymakam Emir Durmaz’ın kaymakamlığı döneminde kurulan ve aktif hale gelen SÖKE EĞİTİM VAKFI’nın vakıf senedenin amaçlarından biride bu. Kuruluşundan bu güne kadar yaptığı çalışmaların özünde bu yatmaktadır. Ama ne yazık ki önce kaymakam Şener Can’ın hışmına uğradı. Adam açık açık SÖKEV’i baltaladı. Başkaları söylese inanmazdım. Ama bana şunları söyledi: “Bizim görevimiz yüksek öğretimle uğraşmak değildir. İlköğretimde 50 ve 60 kişilik sınışar kucak kucağa ders yaparken, benim onlardan kısıp, fakülte yapacak gücüm yoktur. Bütün mesaimizi ilk ve orta öğretimde yoğunlaştıracağız ve bizzat bir eğitimci olarak bunu özellikle sizden hocam rica ediyorum.” dedi. O günlerin Sökesi’in de Şener Can’ın görüşü doğruydu. Bazılarının efelenmelerine rağmen SÖKEV’de o yıllarda hiçbir şey yapılmadı. Bazıları,”ONLAR FAKÜLTE YAPMAZLARSA BİZ ÜNİVERSİTE KURARIZ.” DİYORLARDI. Oysa fakülte binası yapamıyan bu efeler üniversiteyi nası kuracaklar dı? Ben o günlerde onlara, “Midyat’a pirince giderken evdeki bulgurdanda olacaksınız” diye yazmıştım. Bu yazımı okuyan rahmetli Prof.Aygün Akdeniz yanıma geldi. Beni tebrik etti. Ertesi günü beni yanına alarak Rektör Prof. Cezmi ÖNCÜER’e götürdü. Tanıştırdıktan sonra, gazeteyi ve yazımı hocaya verip okuttu. Hocanın gözleri yeşerdi ve ayağa kalkarak beni kucaklıyarak: “Sizi Söke adına bağrıma basıyorum. Bizim Söke ile bir sorunumuz yok. Yasa gayet açık. Mühendislik Fakültesini Söke’ye ayırdık. Binaların yerini gösterip temellerini atsınlar, bizde biraz katkı yaparak bu işi yürütelim, diyorum. Onlar kalkmış bana “Biz ölmedik sen fakülteyi kurmazsan biz de üniversite kurarız, diyorlar. Bende madem öyle bir gücünüz varsa neden kurmuyorsunuz? dedim. Siz olsaydınız ne derdiniz?” dedi. Daha sonra bizim Sökeli Prof. Sayın Hüseyin Şalvarlı geldi. Onunla da TV. programları yaparak halka ve yetkililere anlattık. Adam birkaç yıl, kendi doğup büyüdüğü kente kendi branşı olan Mühendislik Bilimleri Fakültesini açmak için uğraştı ve baş vurmadığı kapı kalmadı en sonunda kahredip gitti. Giderken, son sözü şu oldu: “BEN KONUŞMAKTAN,DİL DÖKÜP YALVARMAKTAN;SENSE YAZMAKTAN BIKIP USANMADIN.BEN PES ETTİM GİDİYORUM,ALLAH SANA YAZMAK İÇİN GÜÇ,KUVVET VERSİN” dedi. Ayrılırken gözlerinden akan yaşı hiç unutmuş değilim.

Şimdi ise Sayın Süleyman Toyran için yazıyorum. Umarım yazılarım tutar ve çağrımız ses getirirde Söke bir Fakülteye kavuşur. SÖKEV’de bu sese kulak verirde diğer sivil toplum örgütlerini ve belediyeyi yanına alarak bu işi hızlandırır.

İkinci celsa Söke Orgaize Sanayi Bölgesi davası. Dosyası oldukça eski ve yüklü. Çok hakim görmüş ama dava bir türlü bitmemiş. Kolay kolay biteceğe de benzemiyor. Ben bu davanın doğuşundan buyana kadar içinde olmadan dışardan gözlüyorum. Çünkü Söke raporunda bu davayı dillendiren, rahmetli Vali Yazıcıoğlu’na sunan İl Planlama Komisyonu’na girmesini sağlayanlardan biriyim. Bunu Maraton TV.de Söke Eski Millet vekillerinden Hilmi Ziya Postacı ile birlikte yaptığımız bir söyleşide dile getirdik. Başta yer seçiminde ben, “Akçakonak Köyü’nü önermiştim. Önerim Sayın Valim Göktayoğlu tarafından olumlu karşılanmıştı. Dönemin Belediye Başkanı Beliğ Azbazdar’ın ısrarı üzerine bugünkü ve değişen yerler seçildi. Bu yerler hem birinci sınıf tarım arazisi ve hemde sel baskınlarına karşı kodu düşük kalıyordu. Akçakonak’ta ise hiçbir risk yoktu ve köy planlı bir vaziyette yukarıya çekilecek, kanalın üzerinde kalan dağ eteği yamaçlar sanayi bölgesi olarak kullanılacaktı. Kademe kademe yükselslen sanayi parsellerinin alt yapıları ve deprem riski, sel riski olmayacaktı. Burası gerçekten sanayi için uygun bir yerdi ve  kente de zarar vermiyecekti. Köy halkı ise Söke’ye nakledilebilirdi. Rahmetli Vali Yazıcıoğlu ve bazı teknik adamlarda bunu beğenmişlerdi. Yeni Doğanbey taraşarına bir liman yapıldığı taktirde de Söke ile Tuzburgazı arası bir metropola dönüşecekti. Bu liman sayesinde Organize Bölgesi’nin cazibesi artacak ve kısa sürede hayata geçecekti. Şimdi ben bir şey diyemiyorum. Gerçek ortadadır. Süleyman Bey anlattı bizde dinledik. İlerleme çok yavaş, dıştan talep yok gibi. Alt yapı ve kamulaştırma çok ağır yürüyor. Sonucu ancak Allah bilir. Kısa vadede bir şey yok. Belki uzun vadede bir şeyler olur. Ama sanayici için cazip değil. Bugünkü taşımacılık deniz yoluyla cazip. Liman olmadan burayı cazip kılmak ise zatızungur işi. Umudumuz, çabuk olması ve Sökeli’nin ekmek için gurbete gitmemesi.

Toplantıda dile getirilen bir başka konuda, SÖKEV adına çelenk düzenleme işi idi. Düğünlere, anmalara, açılışlara göndereceğiniz çelenklerde SÖKEV adını anın ve SÖKEV için hazırlanmış özel klişeleri kullanın. Bunlarla sizde fakültenini temeline bir avuçta olsa harç atmış olacaksınız. Katkılarınıza şimdiden çok teşekkür ederiz. Umarız ki hem SÖKEV ve hemde Söke OSB kısa sürede hayat bulur.

Ben bu konulara ve Söke’nin sorunlarına ilgilerinden dolayı Ticaret Odası’nın Yöneticilerini ve personelini kutlar, teşekkür ederim. Bundan sonra aynı anlayış ve ruhla diğer odaların ve sivil toplum örgütlerinin de böyle yaklaşımlara destek olmalarını bekliyoruz.


Önceki ve Sonraki Yazılar