YAZAR OLMAK

 

 

Çocuk hakları, kadın hakları, insan hakları, hayvan hakları, çevre koruma kanunları derken gelişen dünyamızda yaşayan tüm canlıların haklarının korunmasına yönelik önlemler çoğalırken, hayvan hakları tartışmasında yazılan bir takım yanlışları düzeltmeye fırsat ve zaman bulamadan konu şiddette doğru yönelip, yine haklar meselesine takıldı. İnsanların, doğayı ve çevreyi, denizleri, nehirleri kirletmesi yetmiyormuş gibi, yaşayan canlıların neslini tüketmesi yetmiyormuş gibi, milliyetsel ve dinsel savaşlar ile insanın insanı katletmesi yetmiyormuş gibi, küresel, saldırgan ve yok eden sermayenin küçük büyük ülkeleri işgalleri ve çocukları ateşe atmaları yetmiyormuş gibi, yaklaşık on günden beri bilgisizce üretilen düşüncelerin saldırganlığa dönüşmesini izliyoruz.

Basın ve gazetecilik mesleğini hobi olarak yapanlar olduğu gibi bu işten para kazananlar da olsa mesleğin yürütülüşünde basın ahlak kurallarına ya da başka bir deyişle gazetecilik etiğine uygun davranılması gerekir.

Gazetecilik, halka doğru ve yorumsuz ve tarafsız haber vermekle birlikte, düşüncelerinizi kendi köşenizden toplumla paylaşmak ve şiddet içermeyen her türlü eleştiriyi sineye çekmek demektir.

Anımsıyorum, uzun yıllar önce bir yazımızdan dolayı tarafımıza bir tehdit mektubu gönderilmişti. Üstüne düşmedik. Bir kaşık suda fırtına koparmaya gerek görmedik. Olur ya birisi eleştiri sınırını farkında olmadan aşmış olabilir. Her halükârda gazetecinin sakin, serinkanlı ve olgun olması, öyle davranması gerekir.

Toplumumuzda ve daha dar olarak bakarsak Sökemizde kendilerini yazar, çizer, şair diye öne çıkaranları dün gördüğümüz gibi bugün de görmeye devam ediyoruz. Oysa kimin yazar, kimin şair olduğuna kişinin kendisi değil, toplum karar vermektedir. Ben yazar oldum demekle yazar olunsa, ben şair oldum demekle şair olunsa idi, bu yaşadığımız toplumun en az yüde 50’sinin şair ya da yazar olarak kabul edilmesi gerekirdi. Bilgi birikimine erişmeden, insanlara hoşgörüyle bakıp ben duygusunu yenmeden maalesefbir şey oluşmuyor. Bilene tabi ki!...

Sevgili UĞUR MUMCU’nun hep sözünü ettiği "bilgi birikimi olmadan fikir olmaz" sözünü bir kez daha anımsatmakta yarar görüyorum.

Zaten okuma alışkanlığı yüzde 10'lara çıkamayan bir toplumda kim bilir daha ne yazarlar, ne şairler türeyecektir.

Sayın Ali Selçuk'u yıllardır tanırım. Denk geldikçe yazılarını, konuşmalarını izlerim. Güncel olduğu için son yazılarına baktım. Kendisinin belirtmesine göre kurgu da olsa bir köpeği dövmesine yönelik düşüncesini bir köşe yazısında toplumla paylaşmasının, bu topluma vereceği hiçbir yenilik olmadığı çok açık. Buna rağmen halen daha yazıyı savunmaya geçmek bence düşündürücü. Dili mecazi anlamda kullanmanında bir inceliği, bir sanatı vardır. Eğer doğruysa demek ki yazıda başarılı olunamamış. Aynı konudan devamla, ürünlere zarar veren domuzların yok edilmesini ya da öldürülmesini savunmakta olmamış ve yine yazıda domuzların üremelerini anlatırken, hiç araştırma yapılmadan yılda 200 taneye ulaşıyorlar demek de okuyucuya yanlış bilgi vermek değil midir?

Oysa günümüz teknoloji-bilgi çağı. Artık en kıyıda kalmış bilgiye de çok çabuk ulaşmak mümkün. Öyle kütüphaneye gidip sayfalarca kitap karıştırmamza da gerek yok. İnternete girip bir tık demeniz yetiyor. Anında bilgi önünüze geliyor. Sizin tek yapacağınız bunu okumak.

Bu nedenle yazıdaki domuzların yılda ne kadar ürediğini düzeltmemiz gerekiyor.

"ÜREME: Çoğu domuzgillerde erkekler çiftleşme öncülüğü elde etmek için kendi aralarında dövüşürler. Bu dövüşlerde birbirlerine kafaları ve uzun dişleri ile çarparak saldırırlar. GEBELİK 3-5 AY SÜRER VE SONUNDA 1-8 YAVRU DÜNYAYA GELİR ..." Yani eğer gebeliği üç ay kabul edersek, demek ki domuzlar yılda en fazla dört kez çiftleşebilirler. Ve bu dört çiftleşmeden en fazla 32 yavru dünyaya gelir ve eğer bu 32 yavrunun hepsininde yaşamda kalmayı başardığını düşünürsek, demek ki domuz yılda en fazla 32 yavru dünyaya getirmektedir.

200 rakamından 32’yi çıkarırsak 168 gibi büyük bir rakam karşımıza çıkar ve bu da toplumu 168 kez hataya düşürmek değil midir?

Çağına ve toplumuna karşı kendisini sorumlu hisseden yazar çizer düşünür her ne ise önce bilgi birikimini çoğaltacak sonra yazıp çizecek.

Düşünce alışverişinde temel hedef şiddeti yok etmektir, canlıları değil! Yazarın amacı insanın doğasında var olan şiddet güdüsünü törpülemek ve altından canlılara olan sevgiyi çıkarmak olmalıdır.

Size yapılan her eleştiriyi şiddet kullanarak çürütmeye çalışırsanız, şiddet sarmalının içerisinde nereye gideceğiniz bellidir.

Bu doğrultuda gazetemiz imtiyaz sahibi sayın Durmuş Tuna’ya her ne maksatla olursa olsun yapılan saldırıyı kabul edilemez buluyor ve saldırganları kınıyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar