YOK OLUŞA MI GİDİYORUZ

                                   

         Mutlu yuvanın kurulması yazı serisi (1)      Yazı  başlığındaki ifadeyi, birkaç şekilde değerlendirmek mümkündür. Bunlardan ilki toplumumuzu toplum yapan (biraz daha özel kelime kullanırsak), milletimizi millet yapan değerlerimiz büyük bir hızla ortadan kalmakta olduğundan biz, millet olma vasfımızı kaybediyoruz ve hızla bir kalabalık, bir halk yığını olmaya başlıyoruz, demektir.

    İkinci önemli husus başta trafik kazaları olmak üzere katillikler, cinayetlerle milletin kökü kazınmaya başlamakta, imansız yetişen genç  nesil ne anne tanımakta ne de baba… Annesini öldüren kızlar, babasını katleden evlatlar, birbirlerini düşmanca hislerle yok etmek için bahaneler arayan hemşeriler ve komşular…

    Dış güçlerin tesir ve propagandalarıyla, Kürdü Türk’e, Türkü Kürde düşman yapan bir ortamda terör ve anarşinin boyutlarının büyütülmesi ve karşılıklı insanların öldürülmeleriyle bin yıl kardeş olarak yaşayan insanların bir birlerini yok etmesi… diğer bir husustur.

    Ve bu yazıma konu olarak seçtiğim “nüfusun azalması” ile milletimizin eritilmesi olmak üzere değişik versiyonlarda ele almak mümkündür.

    BİR  ÇARPICI RAPOR

    Milli eğitim Bakanlığı 2010 yılına girerken bir kendi banlığını  ilgilendiren bir rapor yayınladı. Bu rapora göre 2009 – 2010 yılları arasında bütün ülke genelinde ki öğrencilerde azalma rakamını 80.000 (seksen bin) olarak göstermektedir. Yani 2010 yılında bütün okullarda öğrenim gören öğrenci sayısı geçen yıla göre 80 bin daha azalmıştır. Bu azalmaya paralel olarak okul sayısında ki azalmanın ise 18.000 okul olduğudur.

    Bu rakamlar aslında ülkemizde ki genç nüfusun  büyük bir hızla azalmakta olduğunu, milletimizin erimekte olduğunun önemli bir göstergesidir.

    Yapılan araştırma ve gözlemlere göre Fransa, İngiltere ve Almanya’da görülen ve 30 yılda ortaya çıkan bu nüfus azalma hızı, ülkemizde 6 yılda meydana gelmiş, bu sahada ki Batılılaşma hamlemiz(!) maşallah(!) kısa zamanda gerçekleşmiş bulunmaktadır.

    Diğer taraftan Başbakan, ikide bir “evliler en az 3 çocuk yapmalıdır” diyerek güya bu nüfus azalmasının önüne geçmeye çalışmaktadır.

    AZALMA NASIL ÖNLENEBİLİR

    Her şey gibi nüfus artışı için en önemli şey inancımızın güçlü olmasıdır.

    Batılar, kendilerini tehlikelerden kurtaracak bir inanca ve bu inanca ait esaslardan mahrum bulunmaktadırlar. Dolayısıyla onların kendilerini bu çıvgardan (nüfusun azalmasından) kurtarmaları mümkün görünmemektedir. Ne kadar her çocuk başına vatandaşına vergi iadesi verse de, çocuklu ailelere yeni yeni teşvikler sunsa da…

    Ama Müslümanlığın, evlenmeyi ve çocuk sahibi olmanın kıymetini ortaya koyan ayet (Nur suresi 32) ve Allah Resulünün sünnet ve hadis-i şerifleri vardır ki işte bunlar Müslüman ülkelerin evlenmelerini ve çok çocuk yapmalarını ortaya koyan açık delillerdir.

    Söz konusu ayette Cenabı Hak; “Sizde bekar olanlarınızı evlendirin. Köle ve cariyelerinizden de salih amel sahiplerini evlendirin. Onlar fakirlerse Allah onları fazlıyla zengin kılar” buyurmaktadır.

      Bu ayet toplumu “evlendirme ile görevlendirmekte” her birimizin sağında-solunda önünde – arkasında bekar kimsenin kalmamasını sağlamaktadır.

      Sevgili Peygamberimiz ise; “Evlenin ve çoğalın. Yarın mahşer yerinde ben, ümmetimin çokluğu ile iftihar ederim” buyurmaktadır.

      Bir başka hadis-i şeriflerinde ise Peygamberimiz (s.a.v); “Sizin, şerlileriniz bekarlarınızdır” buyurarak, bizleri bekar kalanların düşeceği duruma dikkatlerimizi çekerek tembih ve ihtarı yapmaktadır.

      Yukarıda ki hadis-i şerif de o dinin Peygamberi yine o dinin müntesiplerinin şerli olacağını ifade ediyorsa, “Ben İslam’a inanıyorum veya ben Müslüman’ım diyen bir insanın bekar kalması mümkün müdür?”

      HAK GELİNCE BATIL YOK OLUR

      İslam’ın temel kanunlarından biridir, “Hak gelince batılın yok olacağıdır.” Eğer hakkı getirmezseniz veya hakkın gelmesi için bütün gücünüzle çalışmazsanız, batıllar ortalığı kaplar ve siz de o batıllar arasında boğulur gidersiniz. Batılların ortalığı kaplamasının sorumluluğundan da kurtulamazsınız. Çünkü, “sizin ataletiniz, tembelliğiniz ve dünyaya tamah etmiş olmanız bu batılların ortalığı kaplamasına sebep olmuştur, işte buyurun cezanızı” derler. Saf suresi 10 ve 11. ayetleri bu gerçeği apaçık ortaya koymaktadır.

      Yukarıda esaslarla kastetmek istediğim şudur. Allah insanı yaratırken ona (özellikle gençlere) karşı cinsine karşı bir cazibe ve çekim kanunu (sevgi ve aşk gibi) koymuş, böylece karşı cinslerin birbirlerini istemelerini sağlamıştır.

      İkinci kademede “şehveti yaratmış” bu karşı cinslerin birbirleri ile “cinsel ilişkilerini” murat etmiştir. Ve eşlerin birbirlerine karşı şehvetlerinin çokluğu, doğacak çocuğun daha sağlam ve gürbüz olmasını sağlamaktadır.

      Ancak bu arada bir sınır çizgisi tayin etmiş, karşılıklı cinslerin birbirlerine yakınlaşmalarını ve birleşmelerini “Nikah akdi” ile yapmaları emretmiş, nikahsız birleşmelerini “Zina” kelimesi ile tavsif ederek bunu kesinlikle yasaklamıştır.

      Yasak yolla birbirine yaklaşanlara ikazını baştan koymuş, verilen emir “zina yapmayınız” değil “zinaya yaklaşmayınız” olarak gelmiştir. Böylece insanları zinaya götürecek bütün yolları da kapatmıştır.

      Bir ferdi olarak bizler, nüfusumuzun artmasını istiyorsak (dinimiz bunu bizden istiyor) yapılacak şey, toplumda gençlerimizi zinaya yönlendirecek şeyleri tasfiye etmektir. Bunu bizler ferden ferda yapamayacağımıza göre bunu yapacak siyasileri bularak onlara destek olmak ve onları iktidara getirerek bu kötülükleri ortadan kaldırmasını sağlamaktır.

      Bu ilahi emirler karşısında bir önemli görevimiz “kim ne derse desin” kulaklarımızı tıkayarak, Allah’ın (c.c) bu konuda ki emirlerine dikkat etmek ve çevremizdeki bekarları evlendirerek “Nikahın yolunu açmaktır” Bu surette de zinanın kapılarını kapatmaktır.

      Bu bir terazini iki kefesi gibidir. Eğer “nikah kefesi ağır basarsa” zina kefesi hafifler ve yukarıya çıkar. Ama ihmaller ve şuursuzca hareketler, Allah vermesin “Zina kefesini ağır bastırırsa” işin tersi ortaya gelir ve ortalığı zina kaplar (zamanımızda olduğu gibi). Siz de yanarsınız, kızınız, geliniz de yanarlar.

      Ve nüfusun azalmasını önleyemezsiniz. “Üç çocuk yapınız…” deseniz bile.

Önceki ve Sonraki Yazılar