ZEKA, İLİŞKİ, NE MUTLU, NE MUTLU!..

 

 

Bir düşünür zekâyı, “şartlara intibak yeteneği” olarak tarif ediyor.

Demek ki, kafatası içinde bir tutam zekâ barındıran her kişi, yaşadığı koşullara intibak edebilmenin imkânlarını keşfedip, hayata geçirebilir…

Ama bu yol dikenlidir. İrili ufaklı tepecikler ve zaman zaman irileşen engellerle doludur.

Diyelim ki, çevrenizdeki sığlıklara, kültürsüzlüklere ve bütün bunların bileşkesinde zekânızın size gösterdiği yolu izleyerek ulaştığınız düzeysizliklere intibak ettiniz…

Peki, böylece nereye geldiniz?

Bir de baktınız ki, gönlünüz sığlaşmış, dimağınız seyrelmiş ve içine yuvarlandığınız çukurun düzeyine gömülüp, kalmışsınız…

Peki, ne oldu [yani] şimdi?

Zekânız sizi işte böyle bir çıkmaz sokağa götürdü ve orada öylece bırakıp acıklı halinize dudak büktü…

Ama eğer çevrenizde nitelikli kişiler varsa…  Ve siz onlarla konuşup, onların kültürel ortamında nefes alışınızı sürdürüyorsanız, zekânız sizi çok farklı diyarlara taşıyacaktır.

Birisi size okuduğu bir kitaptan edindiği bilgiyi iletecek ya da bir duyarlılığı kendi yaşamının imbiğinden geçirerek sunacak; bir diğeri, mesela nitelikli bir internet sitesinin adresini verecek; hemen yanındaki bir diğer kişi ise, “sinema!” diyecek örneğin…

Alın size kendi yaşam serüvenimden küçük bir örnek:

www.dnm-ler.com sitesinin yönetmenliğini yapan Bülent Boyer arkadaşımızın eşi Fatoş Boyer ile konuşuyoruz:

- Aman, diyor Fatoş, www.sinegöz.com’u izliyor musun?

- Hayır, diye yanıtlıyorum. O da ne?

- İzle, mutlaka izle… Sanıyorum çok seveceksin.

İşte anlatmaya çalıştığım şey budur:

Yanınızdaki insan sizi ileriye doğru itelemelidir!

Derinliklere doğru çekmelidir.

Düşüncenizi çimdiklemelidir.

Ruhunuza doğru yükseklik duygusu estirmelidir…

İşte ancak o zaman alelade bir sosyal münasebet, gerçek bir insan ilişkisi haline dönüşebilir.

İşte ancak o durakta insanlar birbirlerine insanca yaslanarak soluklanabilir.

Hayatın güçlükleri ile mücadele ederken önemli hazlar üretebilir.

Oysa “öteki tür”den ilişkiler birer ömür törpüsüdür.

İnsafsızca tüketilen zamanın ve dolayısıyla da o güzelim hayatın umarsızca paylaşılmasından öte bir anlam kazanamaz böyle bir ortamda insanlar arasındaki ilişki…

Ayrıca altını çizmeye gerek yok: Bu türden ilişkiler biçare bir yaşantının izlerini taşır ve rastlantıların oluşturduğu koordinatlar arasında debelenir durur.

Derken, birisi evini taşır, komşuluk biter ve ilişki sona erer.

Ya da ötekisi, bir söze alınır, çatar kaşını ve ilişki kuyuya düşer…

Ama, www.sinegöz.com her gün yeni yeni filmler, gerçek sanat eserleri, hakiki yaşam felsefeleri ve duyarlılık bileyicilerini sunmaya devam etmektedir her “insan”a, her bireye, her insan ilişkisine…

O sanal dünyanın içindeki her “tıklama” bir başka düşünce/duygu/ve yaşantı yoğunluğunu örmektedir bilincimize [hayır ruhumuza!..]

Ve bizler insan ilişkilerimizi bu örgü ile sarmalayabiliyorsak [ve bunu yapmayı gerçekten istiyorsak], gelin çevirelim Mustafa Kemal Atatürk’ün bildiğimiz bir sözünü yazımızın içeriğine doğru:

- Ne mutlu insanım diyene…

Önceki ve Sonraki Yazılar