“ZITTIRIPIK”LIĞI YAŞAMA HAKKI ve ÖZGÜRLÜĞÜN DİBİ...

Her insan, zıttırıpık bir anın içine dalıp… Gidebilmeli alabildiğine.

Her âdem bunu, [hem de] zıttırıpık bir biçimde, özgürce yaşayabilmeli.

Ve hiç kimse bu zıttırıpık anı, o âdemoğlunun yaşamından çekip, masanın üzerine koyarak, nedir bu zıttırıpıklık diye sorgulayıp, suçlayamamalı…

Ama bu zıttırıpık an da, haddini bilip, şimdilerde birey adı verilen “çağdaş kişi”nin yaşantısının tümüne yayılıp, onu hoyratça işgal edememeli…

Ve de en önemlisi, çağdaş bireyin içeriği boyunca sözünü ettiğimiz bu zıttırıpık hovardalık ile toplum içindeki resmi kimliğimiz; bir arada, hep beraber, “kendi kaderlerini tayin hakkı”na sonuna kadar sahip bir özgür ortam içinde yaşayıp gitmeli; yaşayıp gidebilmeli…

İşte gerçek özgürlük budur bizce.

Bunun içinde siyasal özgürlük de var; ekonomik özgürlük de... Ve bilhassa ve özellikle [ve de ayrıca genellikle] düşünce özgürlüğü de!..

- Mizah, trajedinin en kesif biçimidir, diyor koca sakallı eski bir adam...

Mizah, insanın kendi düşüncesinin irinine kadar varıp, resmi kimliğinin üstüne çıkarak tepinmesi ve yorulup mola verdiği bir köşe başında ardında kalan bu serüveni ve dağarcığında daha neyi varsa hepsini, “ti”ye alabilmesi ile var olur… Ya da bu “var oluş” imkanını saklı tutan gülümsemenin içindedir…

Mizah, boyalı te-ve kanallarındaki soytarıların, karşılarında alık alık onları izleyen biçare insanlarımızı kıkırdatmalarına verilen isim değildir...

Mizah, zengin yaşantıların gölgeleri içinde kendi dinamiği içinde oluşan bir gülümsemedir... Ve zihni dağlayan bir acının, nazikçe dışarı atılmasından ibaret, hem kimyasal, hem fiziksel bir reaksiyondur.

Güldürü, insanları güldüren herhangi bir şeydir, doğru...

Ama mizah, geliştiren, yükselten, yücelten, acıtan ve hesaplaşmaya çağıran bir mertebe... Ve gerçek bir düzeydir!

Düzeysiz bir mizah olmaz; olamaz!

İnsan, önüne gelen herhangi bir şeye, bilinciyle [ya da boş bulunarak] ansızın refleks bir kahkaha ile karşılık verebilir. Bu kahkahanın hiçbir düzeyi, hiçbir içeriği ve ironisi olmayabilir.

İşte bu bir güldürüdür. Mizah değil.

Mizahın içinde şaklabanlık bulamazsınız...

Bayağılık, kabalık, sıradanlık ve basitlik bulamazsınız.

Tam tersine mizahta, incelik, zerafet, ironi ve lirizm bulursunuz.

Suratınıza tokat gibi çarpan bir düşünce ile mi karşılaştınız?

İnce bir zeka, yüksek bir ruh ve bu iki mücevheri birbiri ile tokuşturan muzip bir akılla mı karşılaştınız?..

Çıkartın şapkanızı, eğin başınızı önünüze doğru: Hürmet edin ve saygı gösterin!..

İşte mizah denen o olağanüstü “durum”, söz ya da oluş ile karşı karşıyasınız.

Şöyle bir bakın etrafınıza...

Yaşamınıza teğet geçmiş mizah peygamberlerini geçirin zihninizden.

Çökün dizlerinin dibine. Dua edin!..

Dua edin… Ve mizah denen “şey”le karşı karşıya, yüz yüze, gönül gönüle ve zihin zihne gelebilmiş olduğunuza şükredin.

Mizahı algılayabilme yeteneğinden ötürü ruhunuza, gönlünüze ve aklınıza şükredin!..

Mizahı içinize sindirme kapasiteniz sayesinde edinmiş olduğunuz kişiliğinizin saflığına, temizliğine ve arınmışlığına dua edin.

Tanrı, [belki de böylece] alnınızdaki gülümsemeyi size bağışlar, kim bilir?..

Dileyin Tanrı’dan:

- Dünya, gönlü ve zihni ile gülümsemesini bilen insanlarla dolsun…

- Gökyüzünden gülümseme yağsın insanların tutku, istek, hırçınlık ve bencillikleri üzerine.

- Bütün bu beşeri nitelikler erisin gülümsemenin ateşi altında. Yok olsun!

Ve Dünyayı bir şenliktir kaplasın.

Resmi daireler ve işyerleri hariç tüm evlerin bayrakları gönderlerine çekilsin.

Bir meltem essin tüm bayrakların üzerine, salındırsın onları.

Çocuklar neşe ile cıvıldaşsın sokak aralarında, gülümseyen çocuklar... Henüz sadece olanca saflıkları ile gülümseyebilen çocuklar!..

Asgari ücretle geçinen ailelerin çocukları dahi... Onlar dahi katılsın bu gülümseme bayramına. Ve artık 23 Nisanları, gülümseyerek kutlasın çocuklar.

24 Nisanları da, 25 Nisanları da.

1 Mayısları da!..

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar