ADAM GİBİ ADAMLAR

ŞEREF PINARBAŞI

 

Toplumda sessizlerin, içinde kadın_erkek yığınla insan başlıktaki yapıya uygundur.

Ama ben çok uca çıkan yakın  tarihimiz deki insanlardan bahsetmek istiyorum.        ATATÜRK, İNÖNÜ, ECEVİT, KILIÇDAROĞLU

Bu dört insan öncelikle; bir bireydeki şu dört ideal  özelliğe uygun  davranışlar  göstermişlerdir göstermektedirler.

a- Canlıdırlar. Kıpır kıpır hareketler ve çalışkandırlar.

b- Duyarlıdırlar; herkesin konusuna kendi sorunları gibi bakarlar.

c- Yüreklidirler, olayların üzerine gitmekte çekince göstermemişlerdir.

ç- Zekidirler; olaylar  karşısında   zekalarını parlatarak; çabuk kavrama ve karara dönüştürme işlemlerini de çokça ileri gitmişlerdir.

Bunlardan ilk üçü ölmüştür. Ben inanıyorum ki insanın ulaştığı iç huzur açısından zirveye çıkarak ömürlerini  tamamlamışlardır. Şu anda Kılıçdaroğlu; onların bıraktığı yerden o ideal özelliklere uygun davranışlarla, elinden geleni  yapmaya çalışmaktadır.

Bakınız, şimdi; bu dört insanın mülkiyet duygusunu işletiş biçimine;

Atatürk; Osmanlı hanedanın tüm mülkiyeti üzerine oturduğu halde, tümünü elinin tersiyle iterek doyuma ulaşmanın örneğini çok net bir şekilde  göstermiştir.

İNÖNÜ; Tüm Cumhuriyet olanakları  elinde olduğu halde, devletin tarafında yer alarak, devletin  tek kuruşuna  kadar  korumuş, insanlarını aç ve açık da bırakmamıştır. Dünya kan gölü iken O ülke çocuklarını babasız  bırakmamıştır. Hatta kendi elleriyle demokrasiye geçmiştir.

ECEVİT; babasından kalan tek evi de bir evsiz aileye vererek, kendileri, kooperatiften edindiği aidat borçlu evinde ölmüştür.

Şimdi de  KILIÇDAROĞLU; hiç bir çocuk yatağa aç girmeyecek, kimse üşümeyecek  diye  kendisinin ve çocuklarının,  mülk peşinde  olmadığını,  günün 20 saatini çalışarak  göstermektedir.

Hiç kimse  gocunmadan, kıskanmadan insan olarak iç huzuruna kavuşmak  için, bu dört insanı  örnek almalıdır. Ölümü gerçek anlamda öğrenip ondan korkmadan yaşamak, yaşamların en coşkulusudur, en huzurlusudur. Yeter ki  sol memenin altındaki insansal cevherin içine mülkiyet tutkusu, hatta ilerisi olan mülk sevgisine dönüşmemiş, karışmamış olsun.

Türkiye insanları hatta bölge coğrafyası insanları, örnek olarak hayatları okuyacaklarsa, bu dört insanın doğumundan başlayarak, nasıl yetiştikleri ve nasıl davranışlara ulaştıklarını irdeleyerek öğrenip, kendilerine tipleme olarak almalıdırlar.

Çünkü bu insanlar güçlendikçe, insanlara ve topluma-hatta toplumlara olumlu katkı sunmaya devam etmişlerdir.

Bu imkanlara ulaşan çoğu yöneticilerin, malları çoğaldıkça korumaları da artmış, ayrıca zalimleşip insanlara acımazsışlaşmışlardır. Koruma  duvarları da had safhalara ulaşmıştır. Ne yazık ki kendi insansal özleri zayıfladıkça etraflarını koruma duvarları ile kapatarak adeta kendilerini toprağa gömmüşlerdir. Koruma arzularının içinde bir canlı ceset gibi dolaşmışlar ve dolaşmaya da devam etmektedirler.

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine olduğu zaman huzurludur.