Bir tanem... (Bir Taneme Mektuplar)

 

 

Bu gece benim matemim. Bu gece demem yanlış, her günüm. Matemim de diyemiyorum. Çünkü üç aydır ne bir kelam ediyorum, ne de bir kelime yazabiliyorum. Seni bilemiyorum ama, benim matemim. Dünyanın bütün güzel çiçeklerine, ılık sevgi çaylarını akıtamayan gönüller kendi kendilerim mahkum etmişlerdir mutsuzluğa, yalnızlığa. Onların dünyaları artık kendi eksenlerinde yarattıkları bir ceza evidir. Anla ki bir tanem, bizim dünyamızı da mahkum etmişler yalnızlığa.

Artık onların gönülleri coşmayan nehir, çırpınamayan derya, ya da  yılın on iki ayında su damlası için yüzünü yaradana çevirmiş bir çöl dür. İşte geceler de benim için böyle…

Sabah kalktığımda önce resmine baktım yorgun gözlerimle. Masamın üstünde duran resimliğin tam ortasına yerleştirdiğim bir tek hatıran, küçücük resmine. Yalnızca övündüğüm bu. Bir tek bu. Dışarı baktığımda hayal kırıklığı.

İnan sana baktığımda öyle mahsun ve öyle karşılıksız, öyle sevecendin ki. Titreyen ellerimle sevdim yanaklarını, artık senden bir şey beklemeden. Başkasından beklemediğim gibi.

Kader miydi bu bir tanem. Kader miydi bu? Kaderimiz miydi? Sanki sen ve ben, başka meridyenlerde doğmuş, başka atmosferlerin havasın solumuş, şimdi ayrı iki kader mahkumuz. Bir başka dünyaların insanıyız. Yalnızca biz mi seviyoruz bu insanları, bu Allah vergilerini?

Bir tanem;

Sana bu sabah dışarıda yağan yağmurla birlikte, bahçemden esen bahar kokularını ve insanlarımın kırık hayallerini yolluyorum. İçinde renk renk çiçekleri ve sevgileri hep taze kalacak olan fakat, evlere ulaşamayacak olan.…Ama başka bir lütuf gelemiyor içimden Çünkü ellerim bağlı, kalemim kırık.

Dün seninle son  defa gittiğimiz alışveriş merkezindeydim. Matemimim getirdiği mutsuzlukla elimi attığım rakı şişeleri yerlerinde kaldı. Alıp da atamadım sepetime. Tonlarca ağır geldi, kaldıramadım. Bir şişe üzüm suyuna gücüm yetti, bir de gözümden akan iki damla yaşa. Sen yanımda olsaydın ne güzel alış veriş yapardık el ele. Piyasanın zamları vız gelirdi bize. Canımızı yakan, ateş pahası fiyat artışları bile engelleyemezdi bizi. Poşetlere doldurduğumuz ortak yiyeceklerimiz evimize getirip de neşe içinde yerdik, sen gözlerimin içine bakarken. Sonra parlayan gözlerin dalar giderdi ta içimin derinliklerine. Unuturduk unuttuğumuz enflasyonun tekrar çift hanelere dönüştüğünü.

Seni seyrederken yaptığın çikolatalı krepi yiyemezdim, dudak kenarlarından akar giderdi tişörtümün önüne doğru. Emekli maaşıma gelecek 11 YTL’lik zammın hazzından.

Sonra, bir ağızdan iki mısra alır götürürdü biz engin güzellikler limanına.

Şimdi o uzun engin limanların bir ucunda sen, bir ucunda ben, sen yorgun, ben yorgun…

Yazdığımız kalemlerin ucu körleşmiş, kalemtıraş bekliyor, aç be bitanem. Aç…

Olmasaydı bu limanlar, yakılmasaydı bu gemiler, ayrılıklarda olmazdı… Ayrıyız şimdi…Neden?.. Olmasaydı bu krizler, olmasaydı bu  despotluklar, ne güzel olurdu yarınlarımız be bitanem, ne güzel olurdu.

Annemim köy evinde şarkı söyleyen dilleri de yok artık. Köy evimizin mahsun tandırına bile hüzün çökmüş. Yakılacak çam kozalakları bile açı ile feryat ediyor hayata. Her günleri  acılı.  Benimde her günün matemli. Sen bu matemli gecemde yanımda olsaydın, bayram yapardım biliyor musun? En güzel şarkılarını dinlerdim, annemin sesine benzeyen sesinden. Sonra kırmızı üzüm suyu dolu bardaklarımız kaldırır “Hadi şerefe, şerefe!” derdik, kaldırırdık bu rezil kadersizliğimize. Ah sen yanımda olsaydı. Vız gelirdi lafda dost gülümsemeleri, demokrasi söylemleri.

Ah…Bir tanem..

Derin okyanusların karanlık diplerinde düzeltilemeyecek vurgunlar yedik kaderimizden. Kaderimizden mi, yoksa beceriksizliğimizden mi bilmiyorum. Beceriksizliği insanlar kendileri yaratırmış, sen öyle derdin. Simdi yaşadığımız beceriksizlik değil, belki de yalakalığımızdandın be bi tanem, yalakalığımızdan. Biliyorum, bu rezil yolculukta istemeden yerimi aldım. Sen, bitanem, sen beni bana döndürtebilirsin. Artık affet  benin gibi bir kepazeyi, de dön geri. Başka  yeni günler doğduralım kendimize. Bu hayatımızın son deminde demir atalım bir mutluluk limanına. Yakalım yelkenlerimizi, atalım küreklerimiz.

Ah…aşkım…Bir tanem… Şimdi sen çok uzağımda ve de çok yakınımdasın. Belli ki umutlarımız bir başka baharlara akıp gidiyor. Sen ve ben direnmedikçe umutlar yok oluyor. Tadı yok artık baharlarında. Umutla sevgi ağacımı ektim kapına. Eğer  bir tek tomurcuk açarsa kurumayan dalında, bana umut, kan, can olacak inan. Sen o alemde, ben günahlar içinde.

Nur tanem, bir tanem;

Silindir dünyada bulunan zaman, mekan ve sevgi çizgilerini hiçbir zaman bir araya getiremeyecek miyiz? Getiremeyiz tabi. Bizim bir araya gelemediğimiz gibi. Bu yuvarlak her zaman ayrı mıydı kara sevdalarda? Çizgileri belli bir odaklarda ve açılarda ayrılırlar bir birinden. Şimdi de biz öyleyiz. Yıllarca iç içe olduğumuzu unutup ayrı kulvarlarda koşmaya başladık. Bir birimizi mozayike benzetip, bütünleştirmeye çalışıyoruz. Halbuki senin zamanında biz böyle miydik? Beraber kan akıtmadık mıydık Yemen’lerde, Çanakkale’ ler de. Beraber ant içmedik miydik  Medine’lerde, Yemen’lerde.

Zamana yenik düştük, vurgun yedik. Vurdular bizi bir tanem.Vurdular bizi. Mekanlarımızı ayırdılar, sevgimizi ayırdılar, ama bil ki aşkımızı asal. Biliyorum bir tanem sende büyüdün, ben de de büyüdüm. Büyüdük, büyüdük, kapıda kök saldkı. Dallarımız sevgi, dallarımız dostluk, dallarımız aşk bekliyor. İnan  bir tanem  yeni doğan bebeklerin elleri görmek için  güneşi, ayın batmasını bekliyor.

Daha ne kadar uykusuz kalıp, ağlayacak kalemin birtanem. Daha ne kadar uykusuz kalacağım yazmak için sevgiyi, dostluğu ve sevgi dolu bir dünyayı. Haziran, babalar günü kutlu olsun kutlu olsun bir tanem. Bu gün sensizim, babalar günümü kutlayanım yok. Bu gün Tanşaş’tan, istemeye istemeye bir Beyoğlu aldım.  Biliyorsun sensin içemeyeceğimi.

Sırf öz sermayemin satıldığını duyduğumda yıkıldığım gibi, Beyoğlu’nu alırken de yıkıldın. Bir an Çanakkale’yi düşündüm ve atalarımın akan kanları boğdu boğazımı. Attım Beyoğlu’nu belediyenin bir çöp bidonuna…

Nur’um; Tövbeler ettim artık içmeye. Amma velâkin, son defa iki kadeh rakı ve bir avuç leblebi ile tek başıma kutlayacağım babalar gününü, ve karanlıklara uzanarak öpeceğim annemin hayali elini. Mümkün olsaydı da beraber koklasaydık o cennet kokularını.

Sana “NOKTA NOKTAM”  diyorum gayrı izin verirsen. Canımı feda edeceğim vatanıma diyeceğim gibi. Noktasına aşık olan, Rıza Polat gibi. Bir de kalbimi paket yaptım meleklere kargo yaptım, sana düşsün diye. Eğer kabul edersen, geleceğimizi hazırla derim gittiğin yerde. Dünyanın en barışçıl merkezinde.

Nur, bir tanem, sevgiler bazen bizleri ağlamaya, üzülmeye sevkederler. Ben de ağlıyorum ve üzülüyorum. Ülkemin insanları inim inim inlerken ,bende inliyorum. Bir de sana dua ediyorum ki, sen bu günlerde yoksun ve bu günlere şahit değilsin. Ben yaşıyorum ve her gün yeniden sana geliyorum. Bu da bizim kendi yaradılış felsefemizi anlamamızı ve olgunlaşmamızı sağlıyor değil  mi bir tanem? Hayatın tadı içinde gereklidir de… İnan artık sana gelmek istiyorum. Allah’ın verdiği bir tek canı yine Allah’ın almasını istediğim için direniyorum.

Sen bana bir gel de yeter. Denizlere köprü kurar, gelirim. Yine bana bebeğim de. Al beni kollarına bağrına bas. Besle  zayıflayan bedenimi, sevginle büyüt.

Nur’um, seninle seviyorum hayatı,, seninle seviyorum dünyayı… Sen benim Nur’um. Bir tanem.  Seninle seviyorum insanları NOKTA NOKTAM…

Bir tanem; Her gece yine matemim olacak bunu bil. Ben her gece yeniden öleceğim ve her sabah yeni umutlarla uyanmaya çalışacağım. Ben her gece yaslarla uyuyup, müjdelerle kalkacağım. Ben, ben aşık değilim. Sevdalı hiç değilim. Kara sevdalıyım…Sana, insanlarıma, vatanıma aşığım.Kara sevdalıyım. Seveceksem dünyayı, seveceksem  insanlarımı, seveceksem vatanımı seninle sevmeliyim. Seninle sevmeliyim BİR TANEM