Biz ne yapıyoruz?

 

 

Yıl seksenli yılların ortaları.

Bilmiyorum hangi yıl, hangi ay.

Afganistan’da bir Ladin diye kişi ortaya atılıyor.

Bu adam kurduğu teşkilatla insanlara rahat vermiyor diyerek Amerika kalkıp ta, Amerikalardan gelip Afganistan’ın tepesine iniyor. Sonuç;  Binlerce Afganistanlının ölümü.

Yıl 20 Mart 2003. Yer Irak. Saddam iktidarını al aşağı edeceğim bahanesi ile Irak petrollerinin üzerine yatışı.

Yatan Yine Amerika.

Sebebi, Saddam’ın insan haklarını ihlal ettiği, ülkeyi kötü yönettiği.

Yıl 2008. Yer Kafkasya.

Gürcistan karışık.

Gürcistan da savaş var.

Gürcistan Abhaza bölgesine giriyor.

Ruslar vay sana mı? diyor. Tüm orduları ile Gürcistan’a dalıyor. İlk günde yüzlerce, binlerce insan, masum sivil ölüyor. Ölmeye de devam ediyor..

Kim vurdu?

Ruslar.

Neden vurdu?

Gürcistan’da tek hakim benim, Kafkaslar benim yaşam damarımdır dediği için.

Yıl 2008. Ardı arkası kesilmeyen hain saldırılar. Otuz yıldır süren hain saldırıların en sonuncusu.

Önce Şırnak’ta. Sonra 10 Ağustosta Erzincan’da.

Ne oldu.

Önce beş korucumuz ardından dokuz kahraman askerimiz, hain bir saldırı sonucunda şehit edildi.

Biri yarbay dokuz vatan evladı şehit düştü.

Biz ne yapıyoruz?

Televizyon ekranlarının başına geçiyor, “şehitlerimize Allahtan rahmet, kalanlarına sabır diliyoruz. Halkımız sabırlı olsunlar. Bizleri bir birimize düşürmek isteyenlerin plânları bunlar” diyoruz.

Sonra, şehitlerimizi memleketlerine törenle uğurlayıp, yeni şehitlerimizin gelmesini bekliyoruz.

Daha da olmadı, yakaladığımız hainleri pişman oldular diyerek, koruma altına alıyoruz.

Daha olmuyor, eşleri terör örgütünün ele başlarından olanların hayatlarını garanti altına alıyoruz. Ömür boyu kırmızı pasaportla ödüllendiriyoruz.

Görüyor musunuz, Yüce Meclis dediğimiz o kutsal çatı altında bir tek şehit eşi var mı?

Yok.

Ödüllendirilenler kim?

Kim bunlar?

Ankara’nın göbeğine otağ kurmuş, toplantılarında şehit ettikleri vatan evlatlarını nasıl katlettiklerin anlatan şarkıları söyleyenler.

Yaptıkları miting ve kongrelerinde Türk bayrağını kullanmayan, toplantı salonlarında önderimiz dedikleri eşkiyaların boş sandalyelerine saygı duruşu gösterenler.

Ve, onları alkışlayanlar.

Bizler ne yapıyoruz.

“Aman ha.. sakin olunuz, aman ha..” demekten başka ne yapıyoruz.

Sonra da çıkıyor kendini bu ülkenin yönetimine talip olanlarımız, “eşkıya dağda istediğini bulamadı, şehirlere indi, orada da kökünü keseceğiz, kazıyacağız” diyerek ahkam kesiyoruz.

Yanlış yapıyoruz.

Yanlışı meclisin içinde yapıyoruz.

Helal olsun Rusya’ya demek geliyor içimden. Helal olsun.

Benim çöplüğüme göz dikenin başına balyoz gibi inerim mesajını verdi. Sen yılansan, ben de sopayım dedi.

Hem de dünyaya da mesajlar yolladı. Ne dedi biliyor musunuz?

Amerika’ya dolaylı olarak ta göz dağı veriverdi.

“Bu dünya yalnız senin değildir. Bende varım”

Biz bugün ve yarın şehitlerimizi omuzlarımıza aldığımızda yine bağıracağız.

“Kahrolsun PKK” diye.

Yine  mezar taşlarının üstüne yazacağız. “Son Şehitimiz Sen olacaksın” diye.

Ve.. yine şehitlerimizin toprakları kururken, insan hakları var diyerek hainleri bazen afla, bazen pişmanlık yasası ile, ve devamlı da yeşil kartlarla besleyeceğiz.

Onlar ne yapacaklar.

İnşaat tepelerinde, toplantılarında ellerindeki telefonlarına kayıt ettikleri DAĞLICA Katliamı türküsünü sonuna kadar açarak zevkle dinleyecekler.

Biz neden İran olamıyoruz?

Neden Rusya gibi olamıyoruz?

Neden Amerika gibi olamıyoruz.

Neden nefsi müdafamızın içine, İnsan Hakları dedikleri nalıncı keserini karıştırıyoruz.

Ve neden “Ne yapıyoruz?” Diye kendi kendimize sormuyoruz.

Bugün 12 Ağustos.

Yine içimiz yanıyor.

Yine 9 yanan ocağımız söndü.

Artık bir Putin kadar olamadık. Yanıyorum, ona yanıyorum.