Bu vebali kim ödeyecek?

Bir siyasi parti düşünün ki, dünyada tanınmayan bir ülkenin iktidarı. Kendisini tanıyan ve bir tek ağabeylik yapan, yanında bulunan Türkiye. Düşünün bir defa. Türk olarak sahip çıkacak ve gideceksiniz canınızı vereceksiniz.             

 

Katliamlardan kurtaracaksınız. Sonra neler olacak? Sonra bazı insanlar gelecek, Bizans oyunları ile iktidarı ele geçirecek. Partilerinin kongrelerini toplayacak. Kongrelerinde hadi istiklal Marşı sizin değil diyelim, peki senin vatanın için şehit düşenler kimin. Onlar için niye bir dakikalık saygı duruşunu çok görüyorsunuz. Kıbrıs’tan bahsediyorum. Evet Kıbrıs’tan. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nden. Talat ve Soyer’in iktidarında bulunan, yavru vatan dediğimiz memleketten bahsediyorum. Parti kongresinde, Türk’lüğe ve Türk Şehitleri'ne hakaret edercesine bu davranışı yapan, sözde Türk’lere!  “Neden, partinizin kongresinde İstiklâl Marşı okumuyorsunuz? Neden şehitlere saygı duruşunda bulunmuyorsunuz?” diyen Korgeneral Kıvrıkoğlu’nun sorusuna bakın ne cevap veriliyor.

 

“Türklüğümüzden şüpheniz mi var?” Yazık ki ne yazık.

 

Kıbrıs’ta bu cevabı verenlere Türkiye’de de sahip çıkan bazı yorumcular da var tabi. Haberi ilk veren TV Yorumcu da Kıvrıkoğlu’nu ayıplıyor.

 

Sayın Behiç Kılıç’ın dediğine göre de, bu kendini bilmez gazeteci, “Komutana hiç yakışmamış” diyerek komutanı eleştiriyor.

 

“Kıbrıs Türkleri'nin Anadolu’daki kökleri, Atatürk’ün Kıbrıs ve Kıbrıs Türkleri'ne bakışı, Kıbrıs Türk Halkı'nın Kurtuluş Savaşı’na katkıları, Rumlar'ın Türk’lere uyguladığı toplu katliam, KKTC’nin neden ve nasıl ilan edildiği, KKTC Bağımsızlık Bildirgesi, Dr. Fazıl Küçük ve KKTC’nin 1. Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın liderlikleri.”

 

Kime güvenerek böyle konuşuyorlar bu gazeteciler. Nasıl bir değerlendirme acaba? Peki, bu gazeteci arkadaşlar, bu günkü KKTC iktidarının okullarda okutulan tarih kitaplarından, bunların da çıkartılıp yeniden düzenlendiğini biliyor muydu? Biliyorsa da, bu işte bir bit yeniği vardır. Bu gazeteci arkadaşın kim olduğunu bilmiyorum. Ama Melih ağabeye soracağım, kimmiş? diye.

 

Şimdi de, sayın Türklüğünden şüphe etmediğimiz bu arkadaşlar, Kıbrıs Rum AKEL Partisi'nin düzenlediği bir brifinge, Türk öğrencilerini götüreceklermiş. Basın yayından ses bile çıkmıyor.

 

Oh ne ala!..  Bu güzel memlekette bütün özgürlüklerin en yükseğini yaşıyoruz. Birileri çıkacak grup toplantılarında; “Sizler DTP’nin üzerine çok gidiyorsunuz” diye veryansın edecek. Bazıları dünyanın öbür ucunda “sayın Öcalan” diye bahsedecek. Birileri çıkacak, kıçları sıkışınca, “Kurtar bizi!" diye bağırdıkları kahraman Türk Ordusu Komutanı'na; “Biz gücümüzü halktan alırız. Bu çerçevede icazetle bu makamlarda oturmayız. Türklüğümüzden şüpheniz mi var?” diyebiliyor.

 

Bazıları da ellerinde bulunan medya vasıtası ile çıkıp, “Komutana yakıştıramadım” diyebiliyor.

 

Bir başka yerde; II. Dünya Savaşı'ndan sonra kurulan, Avrupa Konseyine katılan ve kuruculuğunda bulunan Türkiye, 50. yıl kutlamalarına katılamadı. Katılamadı çünkü, davet edilmedi. Yıllarca Nato Paktı altında Avrupa’nın bekçiliğini yapan Türkiye, 50. yıl kutlamalarında yoktu. Günlerce yazıyoruz. Biz Avrupa ülkesi değiliz. Bizler Hıristiyan kulübünün bir üyesi değiliz. Biz Avrupa treninde bulunamayız. Biz ancak batılının kıçı sıkıştığı zaman, “Aman gelin, yardım edin" dediğinde yardım severlik damarımız kabarır, bekçilik yaparız.

 

Yıllarca batı uygarlığı diyerek gençliğin beyinlerini y