DEMOKRATİKLEŞME Mİ?

NEVZAT LALELİ

 

Ülkenin çeşitli yer ve zamanlarında meydana gelen gerginliklerin ortadan kaldırılması adına bir kanun paketi hazırlamış hükümetimiz. Adına da “Demokratikleşme paketi” demiş. Sayın Başbakan da iki gün önce bu paketi ülkemizin hemen bütün medyası önünde açıkladı. Hangi TV kanalını açsanız bu paket konusunda açıklamalar ve yorumlar yapılıyordu.

Bu paketin adı Demokratikleşme paketi olduğuna göre, demek ki bu paket açıklanmadan önceki dönemlerin demokratik dönemler olmadığı zımmen ifade edilmiş olmaktadır.

Ortada bir millet vardır, bir de bu milletin organizasyonu olan devlet... Hükümet, bu organizasyonu adil bir şekilde yürütmesi gereken insanlardan müteşekkildir.

Genel kaide ve devlet olmanın gereği odur ki devlet, kendi milletinin; can, mal, ırz, nesil ve aklını korumak mecburiyetindedir.

Eğer bir ülkede ahlaksızlık almış başını gitmişse, nasıl olacak da malınız, canınız ve ırzınız korunmuş olacak, söyle misiniz bana?

Üretim durmuş, tüketim hızlanmışsa… Bir ülke her şeyi dışarıdan alırken samanı bile ithal eder duruma gelmişse… Flört yangınıyla ülkenin evlatları ve özellikle de kızları cayır cayır yanıyor, boşanmalar evlenmelerden fazla oluyorsa… Zina ve fuhuş bütün ailelerin kapısına dayanmışsa… Emniyet ve yargı, zina fiiline verilecek cezayı kanunlarda bulamıyor, bu tecavüz ve zina suçlularını salıveriyorsa… İçki tüketimi görülmemiş bir hızla artıyorsa… Şimdilerde domuz eti artık kasap reyonlarında açıkça satılır hale gelmişse… Sigara kullanımı 7 yaşa, uyuşturucu kullanımı 11 yaşa düşmüşse… Gerçek işsizlik oranının yüzde 25’lerde olduğu halde ve üniversiteli gençler bile işsiz işsiz dolaşmaktaysa…

Topraklarımız, kim oldukları bilinmeyen yabancılara, bir kişiye 600 dönüm, 10 yabancıya 6 bin dönüm ve 100 Yahudi’ye 60 bin dönüm olarak satılıyorsa… 1915 den önce Ermenilerin kaçırdıkları Müslüman kadın ve kızlara tecavüz ettikleri Van/Akdamar kilisesi tekrar ayinlerine başlamışsa… Fener Rum Patrikhanesi, Ekümenikliğini ilan eden Patriği ve değiştirilen Vakıflar kanunu ile şimdi İstanbul’un göbeğinde “Ortodoks Fener Rum Devleti” kurmaya hazırlanıyorsa…

Yediğimiz bakliyat, hububat ve sebzelerin hemen hemen birçoğu GDO’lu (Genetiği Değiştirilmiş Gıdalar) türündense… Bu ürünleri yiyen insanların da zamanla kısırlaştıkları görülüyorsa… Petrolümüz ve yer altı kaynaklarımız yabancılara peşkeş çekilmişse… Milli müesseselerimiz özelleştirme adıyla yabancılara devredilmişse…

Siz, Demokratikleşme Paketinin ülkeye Demokrasi getireceğine inanır mısınız?

Sonra seksen senedir anlayamadık mı, bir türlü… Bu demokrasi oyununun, kapitalist soygun ve sömürü düzeninin o ülkede yaşayanları uyuşturmak için kullandıkları bir oyun olduğunu? Sen bununla meşgulken onların, cebinizi çoktan boşalttıklarını…

PAKET İÇİNDE NELER VAR

Paket içersinde gerçekten beğendiğimiz maddeler ve bunlara ait açıklamalar da var. Bunlara, “Kanun çıkartılması gerekmez, başörtüsünü yasaklayan hiçbir kanun yok. Bunu İdari kararla kaldırın” diye yıllarca yırtındığımız “Kamuda başörtüsü takılması” konusu yine bizim dediğimiz gibi ve 11 senelik tek başına iktidar tarafından idari bir kararla çözülüvermesi sevinilecek bir husustur.

          Ancak, kelimesini ne zaman görsek, “Eyvah… Şimdi kaşıkla verilenler, sapıyla bizden geri alınacaktır” diye korkarak okurduk. Burada da yine böyle oldu. Orduda, yargıda ve Emniyette bu keyfi yasağın devam edeceğini yine Sayın Başbakan’dan öğrendik.

Başörtüsü, insan hakları ve inancın hürriyetinin bir gereği ise bunu bir kısım yerde uygulamak, bir kısım yerde uygulamamak da neyin nesi? Bu yarım uygulama ile Türkiye Cumhuriyetinde bir ayrımcılık yapılmış ve buralarda çalışanlar bu en tabii insan haklarını gelecek bahara atılmış olmuyor mu? Sonra, demokrasi bunun neresinde…

İş isteyen ve işsizlikten kıvranan Romenlere, “Romen Enstitüsü kurulacak” mış…

Alevi kardeşlerimize “Cem evleri açılacak” mış…

Kendilerini Kürtlerin temsilcisi ilan eden PKK’lılara gelince, onlara da kendi dillerinde eğitim öğretim yapma hakkı verilecekmiş… Güzel şeyler bunlar…

Ha bir de bu paketin içine bir gizli saatli bomba yerleştirilmiş. Ona “nefret kanunu” diyorlar. Buna biz “Anti Semitizim – Yahudi düşmanlığı kanunu” da diyebiliriz.

Bu kanuna göre hiçbir ırk ve topluluk için hakaret içeren kelimeler kullanılmayacakmış. Mesela; Filistin’de ki kardeşlerimizi genç-yaşlı, kadın-erkek demeden ve keyfine göre katleden, Peygamberler diyarı ve ilk kıblemiz Mescid-i Aksa’yı işgal ederek oraya ibadet maksadıyla bile olsa girmek isteyen Müslümanları sokmayan Yahudiler, aleyhine bir tek yazı yazamayacak, tertiplenen bir miting de halkın “kahrolsun Yahudiler” sözünü slogan olarak atamayacakmışız. Bu filleri yapanlara ağır para cezaları ve hapis cezaları gelecekmiş…

MİLLETİN BEKLEDİKLERİ

Peki… 1453 yılından sonra 475 yıl cami olarak gelen ve Sultan Fatih’in bir vakfiyesi olan Ayasofya Camii ne olacak? Bir milletin yıllardır çırpınarak “Zincirler kırılsın… Ayasofya açılsın…” feryatları boşa mı gidecek?

1453 yılında İstanbul’u fetheden Fatih Mehmet Sultan, fethin bir sembolü olarak Ayasofya kilisesini kendi parasıyla alır ve onu bütün insanlığa vakfederek, camiye çevirir. Bir de vakfiye yazarak; “Bu vakfımı camilikten çıkaranlar, Allah’ın ve bütün meleklerin lanetine uğrasın…” diyerek bağlar.

Ancak 11 yıl tek parti olarak iktidarda kaldığı halde “benim vakfımı cami haline sokmayanlar…” diye soru önümüze gelse (ki mutlaka gelecek) ne diyeceğiz, ne diyecekler?

Nerede “Demokratikleşme Paketi”nde bu milletin yıllardır beklentisi olan Ayasofya’nın cami olması isteği? Niçin, bu milletin istekleri bu pakette yer almıyor?