Dört yıl evvel

Dört yıl evvel

“Umutla kalktıydık yataktan, dört yıl evvel,

Taze çimenler vardı penceremin önünde.

Kol kolaydı yurdumun çocukları, kol kola,

Bir umut vardı gözlerinde, dört yıl evvel.”

                                     

Dört yılda neler oldu neler. Dört yıllık tek partili iktidar döneminde memleket güllük, gülistanlık oldu. Milli gelir hızla yükseldi. Enflasyon hızla düştü. Tek haneli rakamlara dönüştü. Milli gelir hızla yükselince, kişi başına düşen milli gelir 5000 dolar seviyesini yakaladı, hatta geçti bile. Vatandaş halinden memnun ve bereket dualarıyla yatıp kalkıyor.

Sabah dükkanını açan esnaf, bu gün maliyeden hangi cezayı yiyeceğim düşüncesi ile gününü tedirgin geçiriyor.

Aylık aldığı 630 bin lira para ile bir ayını nasıl geçireceğim diyen emekli yok artık. Otoban kenarlarında geçim derdine düşmüş otostopçuları göremiyoruz, onlar E 5 yollarında, gidiş gelişli kara yollarında görünüyor.

Enflasyon düştü, pazarda hıyar, salatalık, domates, patates ve soğan en yüksek yıllarını yaşıyor. Tek tek alma dönemine girdik, Avrupalaşıyoruz.

Vatandaş Avrupa ülkelerindeki gibi sosyal sağlık sigorta kapsamı içerisine alındı. Yeşil kartlılar sıkı takibe alınarak, içindeki varlıklılar ayıklandı. Artık yeşil kartlılar hastanelere son model arabaları yerine dolmuşla geliyorlar. Eşlerinin kolları da bileziklerden görünmüyor.

Borsa tavan yaptı. Yatırımcılar yatırdıklarının misli mislini çıkardı.

Otobanlar şıkır şıkır çalışıyor. Her gün yüz binlerce araçtan milyonlar toplanıyor. Türkiye’nin akar bankası haline geldi, yakında oralarda satılacak.Gişelerde kuyruklar kilometreleri buldu. Kuyruklarda arabalar ateş alıp yanmaya başladı. Tek haneli rakamların derdi büyük olduğu için tekrar çift hanelere döndük.

Kıbrıs işi halledildi. Artık Kıbrıs yönetimi özgür. Türk askeri işgalci ilân edildi. Kıbrıs televizyonlarında gösterilen belgesel reytingler kırdı.

Karadeniz’de, Trabzon’da ve diğer illerde misyonerler kol geziyor. Amerikalı ve Yahudi ajanları kol geziyor. Pontus Rum Devleti'ni canlandırmaya çalışılıyor. Aydın'ın Didim ilçesinde on iki bin İngiliz ev sahibi olmuş, altı bin İngiliz de sırada bekliyor. Sahil kentleri parsel parsel satılıyor.

Bazı belediyelerimiz halktan topladıkları vergi ve su ücretlerini euroya endeksleyerek topluyor.

Avrupa %99 müslüman olan ve 70 milyon nüfusu geçmiş bir Türkiye’yi kapılarında bile görmek istemezlerken, bir sürü il ve ilçe kapılarına Avrupa’nın hacını ifade eden bayrakları asıyor, biz AB’ye girdik diyor.

Siyasette kavga dönemi bitti derken, liderler her gün birbirlerine sataşıp, siyaseti kilitliyor.

Cumhurbaşkanı’nı illa da %20’lerde bulunan azınlıkların fikrine göre seçilmesi isteniyor. Halkın  fikrini hiç soran yok. Zamlar aldı başını gidiyor, sesini çıkaran yok.

Ayrılıkçılara AB’nin baskısı ile çıkarılan af sayesinde tekrar meclis kapıları açıldı. Adamlar meclise girmeye hazırlanıyorlar. Halen de; “Talabani, Barzani ve Öcalan yoldaşımızdır. Üçü de yüzümüzün akıdır, kulağı, yüreği ve beynidir. Yüreğimizde yer edinmişlerdir” diyorlar.

Vatandaşlar ABD'den aldıkları destekle aponun köyüne gitmek istiyor ve Türkiye’de, Türk askerini taşlıyor. medyada ses yok. Hükümet sus pus. Memlekette bu kadar olaylar olurken herkes susmuş, bazıları da”Çankaya da Çankaya” diye tutturmuş gidiyor. Çok mu önemli bu Çankaya? Gazetelerin köşelerinin çoğunluğunda 14 Nisan’ da Ankara’da yapılacak yürüyüşün ne kadar kalabalık olacağını, kimlerin rahatsız olacağını vs. yazıyorlar. Bazıları da Sevgili Yalçın Bayer gibi düşünüyorlar .

“14 Nisan 2007 tarihinde Ankara'da bazı sivil toplum kuruluşlarının liderliğinde düzenlenen mitingin amacı, Türkiye'de modern ve uygar yaşamı ve onu temsil eden Cumhuriyet yönetimini korumaktır.”

Cumhuriyeti korumak Türk gençliğinin görevi ama, vatanı böldürmemek de Türk gençliğinin görevidir.

Cumhuriyet yönetimin koruyalım diyerek 90 öncesi yaşananlar hortlatılmak isteniyor. Üniversite gençliği olayların içine çekilmek isteniyor. Hem de üniversite yöneticileri tarafından.

Cumhuriyetin sinsice parçalandığını kimse görmüyor. Adamların bastırdığı ve evlerinin baş köşelerine astığı haritaları, üniversite yönetimi neden protesto ettirmiyor. Cumhuriyet bölünmüş haberimiz yok.

Memleket yangın yerine dönmüş kimsenin haberi yok. Bir tarafta keza Cumhuriyetçiler, bir tarafta keza Cumhuriyet düşmanları, bir tarafta da PKK destekçisi vatan hainleri. Memleket içindeki yabancı ajan ve misyonerleri hariç. Onlarla hiç mi hiç ilgilenen yok. Ben isterdim ki 14 Nisan’da yapılacak miting, Atatürk tarafından çizilen Türkiye sınırlarının  değişmez olduğunu bütün dünyaya anlatan bir miting olsun.

Ben isterdim ki bu miting, Cumhurun Başkanını yine Cumhur seçsin mitingi olsun. Ben isterdim ki, dün Urfa’da yürüyenler, ellerinde ATATÜRK resimleri ile Kızılay meydanını doldurup kahrolsun APO diye bağırsınlar.

Ama ne yazık ki hayal görüyorum belki de.