ENTERNASYONALİZM, MİLLİYETÇİLİĞİN BİR ÜST BASAMAĞIDIR…

FARUK HAKSAL

 

 

Milliyetçilik, üniter ve bağımsız bir Devlet için, “olmazsa olmaz”ların başında geliyor.

Çünkü, ulusu bir arada tutan en önde gelen bir tutkaldır milliyetçilik ideolojisi….

Ancak milliyetçilik akımı, aynı zamanda son derece riskli “sapma” olasılıklarını da beraberinde getirir.

Sözünü ettiğimiz noktadaki “sapma” eğilimi siyaset yelpazesinin “sağ” yanına yaslanır.

Yaslanır… Ve bağımsız bir hukuk devletini, emperyalizmin maşası faşist bir diktatörlüğe kadar götürebilir.

Milliyetçilik kavramı,  hamasi bir yorumlama biçimi ile, kolaylıkla “ırkçı ve ayrılıkçı” bir ilkelliğe ve silah gücü ile borusunu öttüren bir zorbalığa doğru koşabilir.

Milliyetçilik kavramının içini boşalttığınızda ortaya, boş bir tenekenin yokuş aşağıya yuvarlandığı sırada çıkarttığına benzer kof bir ses çıkar.

Çıkan bu sesin tınısı, “tangır ve tungur”dan ibarettir…

İçerik değil, görüntü  ön plana çıkar.

Düşünsel sağlamlık, bilimsel tavır ve aydınlanma değil; ham duygulara hitap eden hamasi nutuklar tercih edilir.

Faşizmin öne çıkarttığı  insan tipi, ilkel, cahil, uygarlıktan ve insanlıktan nasibini alamamış bir kabalıkla bezenmiştir.

Milliyetçilik ideolojisinin kaynağı ise; bir ulusun, dış tehdit ve saldırılara karşı kendisini koruma refleksinin kurumlaşmış ve organize olmuş bütünlüğüdür…

Ünlü bir siyaset bilimcisi şöyle diyor:

• Milliyetçiliğin sahtesi faşizme, gerçeği ise, enternasyonalizme götürür…

Bu anlam yüklü  sözün tercümesi şudur:

• Enternasyonalizm, kendisini dış tehditlere karşı kendisini koruma mekanizmalarını yaratarak tam bağımsız bir devlet kurmuş olan “millet”in, kendisi gibi ülkelerle “eşitlik ve mütekabiliyet” esasları dâhilinde oluşturduğu kardeşlik ilişkileridir…

Emperyalizmin dünya egemenliği kurmaya çalıştığı günümüz dünyasında ise, enternasyonalizm, tabii ki, platonik ve soyut nitelikli bir sevda konumundadır.

Ancak, insanların bazı sevdaları olmalıdır!..

 

Kişiye sevda, toplumsal hedeflere sevda ve kültürel yükseklik duygusuna sevda…

Ama, sevda!..

Evet… Gerçekten, her şey insan içinse… Yani insanlık idealli, her türden siyasi, kültürel, ahlaki ve toplumsal hedeflerimizin dinamosu ise… Bu sevdayı gönlümüzde büyütmemiz şarttır.

Irkçı, şoven ve ilkel ırkçılığa karşı milliyetçiliği savunarak tam bağımsız  üniter devletimizi oluşturacak ve yürüttüğümüz mücadelenin bizi ulaştırdığı tepeden dünyanın öteki ülkelerine [halklarına] barış ve kardeşlik bayrağımızı sallayarak, insanlık idealini tüm dünya yüzüne yaymaya çalışacağız: İşte bunun da adı enternasyonalizme duyulan sevdadır…

Evet, şimdilik bu sevda, oldukça soyuttur… Ancak, verilen mücadeleler boyutunda her geçen gün biraz daha somuta dönüştürülecektir…

Demek ki bizler, milliyetçiliği  öyle bir yüksekliğe ulaştıracağız ki, tırmandığımız tepenin üzerindeki kalenin burcuna enternasyonalizmin bayrağını dikilebilsin…

“Öteki” ülkelerle eşit ve mütekabiliyet esasları içerisinde kardeşçe ilişkiler tesis edilebilsin…

“Öteki” ülkelere teslim olarak değil, tüm değerlerimizi savıp/ satarak değil, onların taşeronları olarak siyasi ve ekonomik çıkarlarının ileri karakollarında nöbet bekleyerek değil… Milli Devlet’imizi kurarak, milli marşımızı söyleyerek ve al bayrağımızı sallayarak…

Beyaz bayrak çekerek değil!..

İşte mesele budur