GAZETECİLER KAFAYI ÇEKİNCE

Yeni düzenlemeye göre, eğer bir insanın yaşı 24’ü! geçmişse, bazen felekten bir gece çalmaya hakkı vardır. İşte nasıl olduysa oldu, önceki gece yerel gazeteciler felekten bir gece çalmayı başardılar.

Ali Sarayköylü’ye loto, toto veya diğer şans oyunlarından büyük ikramiye vurmuş olacak ki; ani bir kararla gecenin patronu oluverdi. Sofrada bir kuş sütü eksikti. O da aslan sütü ile karşılandı. Zıkkım, haram maram ama kanına girdiği gazetecileri F-16’lara çevirdi. Bir ara Ali Sarayköylü hızını alamayıp kendisini Aydın, İzmir ve Ege Bölgesi’nin en büyük gazetecisi seçti. Kanındaki alkol oranı yükselince bir anda Türkiye’nin en büyük gazetecisi oluverdi. Bereket versin Zeki Kemiklioğlu onun hızını kesti de kendisini dünya şampiyonu yapamadı. Kemiklioğlu’nun da maşallahı vardı. “Hem gazeteciliği, hem de ağalığı kimseye vermem” diye diretti. Sonunda “Ben ulaşılmaz dağların efesiyim, ağasıyım” deyiverdi. Zeki Kemiklioğlu söylemişse doğrudur. Fazla ısrarcı olmaya ne gerek var? Sonunda Söke’nin ağalığını da ona kaptırdık.

Vakit ilerliyor. Ama alkol şişede durduğu gibi durmu yordu. Sağolsun gecenin büyük patronu ünlü s. gurme Ali Sarayköylü felekten çalma geceye Ziraat Odası Başkanı Muhsin Örnek ile İsmail Eravcı’yı da çağırınca takım tamam oldu. İsmail soluma, patronunun oğlu Muzaffer Yavaşoğlu da sağıma oturunca ben ortalarında kaldım. Bu oturuş düzeni İsmail kardeşimi çok heyecanlandırmıştı. Bu arada her ihtimale karşı genç Muzaffer’in yaşını sordum. Ne me lazım, başıma bir dert gelebilirdi. Çok şükür ki 24’ten       fazlaymış. Ziyafet masasındaki oturuş düzenimiz tamamen bir tesadüftü. Ama böyle tesadüf olmaz. İsmail artık börek ve kebap gazetecileriyle karşı karşıya idi. Karşıya baksa olmayacak, sağına baksa ben varım, havaya baksa yakışıksız olur. Bereket versin sol cenahında Ali Sarayköylü ile Muhsin Örnek vardı da işi idare etti. Ama sonunda İsmail’i yumuşatmayı başardım. Sırtını sıvazladım, bir iki kere saçlarını okşadım ve o an göz göze geldik. Heyecanlı bir ses tonuyla: “Pardesümü beğendin mi” diye sordu.

“Çok beğendim İsmail” dedim.

Bu pardesü lafı da neyin nesi? Doğrusu anlayamadım. Gerçekten gecenin en şık gazetecisi İsmail’di. Yaşını sordum: “1963 doğumluyum” deyince hayret ettim. Neredeyse 50’ye taban dayamış. Ama en fazla 35 yaşında gösteriyordu. Muhsin Örnek, İsmail ile aynı dağın çocuklarıymış. Muhsin, eskiden İsmail’i çok zaman sahanda yumurta ile beslermiş. Tabi kendisi de yermiş. Çerez yerine küner atıştırırlarmış. İsmail’in genç kalma sırrı buymuş. Maaşallah dubleleri birbiri ardına deviriverdi. Şu içki sofraları varya, oraya oturmayan bilemez. O ortamda neler neler konuşulur. Kongreler yapılır, hükümetler kurulur, hükümetler seçim kaybeder, işte dün öyle bir geceydi. Söz dönüp dolaşıp perşembe günkü Ziraat Odası seçimine geldi. Sarayköylü’nün tahmini “Muhsin Örnek bu seçimi 41-41 alır” oldu. İsmail de Ali ağabeyini destekleyince, ben işin içinden çıkamadım. Sonunda Muhsin Örnek hesabı düzeltti: “69 delege var. 41’i benim, gerisi rakibim Kemal Kocabaş’ın...” Dağ bucak gezdiği için Muhsin Örnek’in yorgun düştüğü halinden belliydi.

Muhsin’in tahminini Sarayköylü havada kaptı. “Aman taraflı olma” diye uyarmama rağmen, Muhsin’i bir öpmediği kaldı. Sarayköylü’nün Muhsin’e olan yakınlığını anlamak mümkün değil. Ama gerçek kısa sürede ortaya çıktı. Meğer ki Ali Sarayköylü, Çavdar’da öğretmenlik yaparken Muhsin onun öğrencisiymiş. 30-35 yıl sonra öğretmeni ile öğrencisinin bir masada kafayı çekeceği kimin aklına gelirdi? Bu rastlantı kaderin bir cilvesi değil de nedir?

Ah şu alkol yok mu? Gerçekten şişede durduğu gibi durmuyor. Çünkü o sureten bir iblistir! Bazen kısa süreli insanları tatlı hayallere sürükler, neşelendirir. Ama bazılarını da çıldırtır. Konuşmayan diller bülbül olur. Sanki alkol, bir şifre anahtarı gibi bir çoklarına maziyi hatırlatır ağlatır, bazen de ayarı kaçınca aslan kesildiği de olur. Alkol, dağların ağası Zeki Kemiklioğlu’nun da dilini çözmüştü. Anlattığı hikayeler, filmlere konu olacak kadar ilginçti. Kemiklioğlu’nun ataları, Orta Asya’dan gelen göçerlermiş. Van Gölü’nü aşıp, Anadolu topraklarına ayak basmış. Koyun, keçi, büyük baş hayvan ve develerle geçit vermeyen karlı dağları, ovaları aşıp, Beşparmak Dağları eteklerine gelmişler. Ve Zeki Kemiklioğlu bu kavmin son temsilcisiymiş. Kızılkarlar’ı kendilerine mesken tutmuşlar. Ama yine de otlaklar bulmak için Tuzburgazı ve Atburgazı civarlarına göçerlermiş. Babası Zeki’yi bir atın semerine sıkıca bağlarmış. At gittiği yeri bildiğinden hiç sorun çıkmazmış. Hatta Büyük Menderes’i bata çıka, yüze yüze geçerken, küçük Zeki’nin bundan haberi bile olmazmış. Ve bizim Zeki bu geliş gidişler sayesinde yüzmeyi bile öğrenmiş. Kahramanımız, büyümüş serpilmiş koca bir delikanlı olmuş. Ve günün birinde “şehre kadar bir uzanayım” demiş. Evden bir torba darı alıp yola koyulmuş. Eskiden Bağarası’na gidip gelirken bellediği ağaçlarla yolunu bulurmuş. Ama bu kez gideceği yer Bağarası değil, Sökeymiş. İşte kahramanımız torbadaki darılarla işaretler koyarak yoluna devam etmiş. Söke’yi çok beğenmiş. Ama kuşlar darıları yiyince Kızılkarlar’ın yolunu bulamamış. Ve bir marangozun yanına çırak girmiş. Bir süre sonra fotoğrafçılığa başlamış ve TRT, dağların çocuğuna güvenmiş ve “sen benim kameramanım ve muhabirim ol” demiş. Şüphesiz ki; ziyafet sofrasında oturan hepsinin bir hayat hikayesi var. Gecede herkes birşeyler anlattı. Cevdet Üzüm Beşparmak fatihi, Necati Maldar 15 ağaç mandalini ile Söke’de yılın en iyi üreticisi, Levent Tuncer de gece boyunca gözlerini İsmail’den hiç ayırmayan gecenin gazetecisi seçildi.

Ali Sarayköylü mü!... Patrona söz yok. Allah’ı var yukarıda. Yoldan gelip geçenleri bile yemeğe davet etti.  Patron dediğin böyle olur. Denizli’den pek patron çıkmaz ama bizim Sarayköylü, sanırım o anasının memleketi Burunköy’den. Çünkü Burunköylüler çok misafirperver olur da ondan. Kısacası Sarayköylü’nün sofrasında önceki akşam neler konuşulmadı ki?Akif Pala ile Kenan Özcan’ın siyasi gelecekleri tartışıldı. “MHP’nin Milletveki adayı kim olur” sorusuna cevap arandı. Necati Maldar:“Beliğ Azbazdar en yakın aday” dedi. Seçimlerden sonra Kenan Özcan’a atama bakanlık verilebileceği bile iddia edildi. Ama itiraz ettim. Olmaz dedim. Kenan Özcan’ın böyle bir şansı olmadığını söyledim. Ay aydın yol belli. Sayın Özcan ilk önce milletvekili olmayı başarsın, ondan sonra bakanlığı düşünsün.

Olacak iş değil. Bir yoğurtçu ile taban tabana zıt olacaksın, ondan sonra dışarıdan atama ile bakan olacaksın.

“Allah yürü ya kulum”, dedi mi insana bütün kapılar açılır. Ama Kenan Bey’in böyle bir şansı yok. Gazeteciler böyle düşünüyor. Kenan Bey bu görüşüme katılır mı bilemem! Ama katılsa veya katılmasa yine de değişen birşey olmaz.

Gecenin sonu güzel bitti. Patronumuz Ali Sarayköylü, gazeteci kardeşlerini alkolün de etkisiyle daha candan kucakladı. Nedense gecede en ciddi gazeteci Levent Tuncer’di. Giderayak İsmail’e çok ciddi bir tavırla “Seni yarın belediyede bekliyorum. Muhakkak gel” dedi.

İsmail peki anlamında başını salladı ama bana pek niyetli değil gibi geldi. Son söz Saraylı Ali en büyük patron.