HALİT AĞABEY, PROFESYONEL BİLİRKİŞİLER ve ENTERNASYONEL...

FARUK HAKSAL

Demek bunu da başardın Halit ağabey…

Deniz Gezmiş’lerin öldüğü gün, mezarı başında seni uğurlayanlara Enternasyonel’i dinletebildin…

O umut dolu cana yakın sesin hala kulaklarımda;

- Boş ver oğul, aldırma… Sen genç bir hukukçusun, daha nelere göreceksin, dayan!..

O zamanlar Türk Ceza Kanunu’nda Mussolini İtalya’sından arta kalan ünlü 141 ve 142. maddeler vardı…

Maddelerinin kuyruklarından 8 yıldan başlayan zindan cezaları sarkıyordu.

Oysa Faşist İtalya’da bile bu maddelerin cezaları 6 ayla sınırlıydı…

Ve daha da önemlisi İtalya’da Faşizm yıkılıp, hukuk devleti geri gelince bu maddelerin tümü tarihin çöplüğüne gönderilmişti.

Ama Türkiye’de bu maddeler ilericileri sindirmek için cezaları kat be kat artırılarak uygulanmaya devam ediyordu.

Benim de o günlerde gazetede yazdığım bir yazı hakkında bu maddelere dayanılarak bir dava açılmıştı.

Savcı hakkımda 8,5 yıl hapis istiyordu.

O zamanların ünlü [profesyonel] bilirkişileri Sahir Erman ve Sulhi Dönmezer yazdığım yazıyı okumuşlar ve o malum suçun işlendiğine hükmetmişlerdi.

Durum vahimdi.

Ben, çiçeği burnunda genç bir hukukçu, kendimi nasıl savunacağımı düşünürken bir akşamüstü telefon çaldı.

Telin öteki ucunda Halit Ağabey’in sesi vardı.

Neşeli idi.

Umut doluydu…

Ve yukarıda aktardığım sözleri söylüyor ve ekliyordu;

- Boş ver oğul aldırma… Bu bilirkişiler “görevli kişiler”… Bu memlekette “Hakimler!” var… Adalet var. Namus var, yurtseverlik var… Yargıtay’ın önemli bir kararını gönderiyorum sana. Bu kararında Yüksek Yargıtay, bu kişilerin Türk Ceza Kanunu’nun 141 ve 142. maddeleri ile ilgili bilirkişiliklerinin ehliyetsiz mütalaalar olduğuna karar vermiş…  Koy bu kararı dosyana ve mahkemeden bu konuda ehil insanlardan yeniden bilirkişi seçilmelerini talep et…

Halit ağabeyin dediği gibi yaptım.

Mahkeme talebimi kabul etti…

Bu öykünün bizce önemli iki yönü vardı:

1.- Yargıtay’ın Türk Ceza Kanunu’nun 141 ve 142 maddelerinin değerlendirilmesi konusunda ehliyetsiz kabul ettiği kişiler İstanbul Üniversitesi Ceza Hukuku profösörü idiler…

2.- Halit Çelenk ağabeyimizin, kendisinden talep edilmediği halde, bir yerlerden duyup, işitip Hızır gibi imdadımıza yetişmesiydi… Halit Çelenk isminde kişinin böyle bir gönül insanı ve dava adamı olmasıydı!..

Halit Çelenk, sadece Deniz Gezmiş’lerin avukatlığını yapmadı…

Daha neler ve neler yaptı…

Kısaca alt alta sıralamakla yetiniyoruz:

İnsan Hakları Derneği ve İnsan Hakları Vakfı'nın kurucuları arasında yer alan Çelenk, 12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinde, Dev-Genç, THKO, TİP, TKP, TSİP, Dev-Yol, DİSK, Barış, Türkiye Yazarlar Sendikası, Halkevleri Köy-Koop gibi davalarda avukatlık yaptı.

Barış davasında ve Aziz Nesin'in öncülüğünü yaptığı Dilekçe davasında sanık olarak yargılan ve beraat eden Çelenk, Nazım Hikmet'in kız kardeşi Samiye Yaltırım tarafından kurulan Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı'nın yönetim kurulunda görev aldı

Nazım Hikmet'e yapılan hakaret davalarında müdahil olarak Samiye Yaltırım'ın avukatlığını üstlendi.

Çelenk, başta Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan olmak üzere Taylan Özgür, Mahir Çayan, Gün Zileli, Melih Pekdemir, Kemal Türkler, Aziz Nesin, Mahmut Dikerdem, İlhan Selçuk, Oktay Akbal, Dr. Erdal Atabek, Vedat Türkali, Mihri Belli, Uğur Mumcu, Remzi İmame, Mümtaz Soysal, Bahri Savcı, Adalet Ağaoğlu, Işık Kansu, Muzaffer İlhan Erdost, Süleyman Ege, Melike Demirağ, Sadun Aren, Abdullah Baştürk, Vahat Erdoğdu, Seyhan Erdoğdu, Fakir Baykurt, Talip Apaydın, Asım Bezirci, Arif Damar, Öner Yağcı, M. Emin Değer'in de aralarında bulunduğu önemli isimlerin avukatlığını üstlendi.

Halit Çelenk'in "İdam Gecesi Anıları", "THKO Davası, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan ve Arkadaşlarının Sorgu ve Savunmaları", "Devlet Güvenlik Mahkemeleri Niçin Kaldırılmalı?", "Hukuksuz Demokrasi", "Umut Hangi Dağın Ardında?", "Barış Savaşçıları", "Beş Kapı-Beş Kilit" adlı kitapları yazdı…

Bu sıralamaya girmeyen ve alt alta yazdığımız zaman sayfalara sığdıramayacağımız miktarda ve nitelikte güzel işler yaptı, ülkesi ve halkı için yararlı çalışmalar yaptı…

Ve şimdi… Onu yargılayanlar, suçlayanlar ve onunla savaşanlara çeviriyoruz gözlerimizi… Neredeler?..

Ama bizim Halit ağabeyimiz mezarı başında Enternasyonal Marşı ile ağırlanıyor…

Ben ise, kendi adıma O’nun bu Dünya’dan ayrılmış olması karşısında dura/kalıyorum:

- Yarın sabah uyandığımda artık Halit ağabey ile aynı havayı soluyamayacağımın hüznü… Dünya’da böyle bir insanın artık yaşamadığını bilmenin ızdırabı… Ve yalnızlık!..

Acımasız bir yalnızlık hissi ile baş başa kalmanın ıssızlığını yaşamak zorunda kalmak!..

Ölüme inat…

- Sağol Halit Ağabey!..

Yaşa varol,

Yıkılmaz satvetinle…

Göklerden gelen bir ses, sana ne diyor, dinle!..

Eğer bir insanın gönlü Enternasyonal için çarpıyorsa, siz O’nu kalbinin durması ile öldüremezsiniz…

O yaşayıp, var olacaktır.

Ne yapsanız nafile!..