Halk geçim, partiler seçim derdinde

Halk dilinde bir söz vardır. “Sahipsiz kalındı mı  tokat atacak çok olur” diye. Evet, şamar oğlanına döndük. Gelen tokatlıyor, giden tokatlıyor.              

 

* Baştarafı 1’de

 

Ancak bir laf daha vardır ki, daha çok ibret alınması gerekir. “At sahibine göre kişner” Ne güzel söylemişler bu sözü de. Bu sözü söyleyen büyük insan kim bilir neler gördü de, böyle kaba gibi görünse de ince fikirleri serpiştiren kelimeleri çıkarıverdi ağzından.

 

Ata sözlerimizi iyi okuyup, değerlendirmesini de iyi yaptığımızda ne büyük anlamlar çıkıyor bir bilseniz.

 

Mesela bir başka ata sözü de var ki bu günkü tavırlarımızın, duruşlarımızın %90’nını ıklıyor. “Sen eşek olduktan sonra binen çok olur.”

 

Bu atasözlerini çoğaltabiliriz. Yazmaya kalksan kendi görüşlerimizi açıklamaya ne zaman kalır, ne de sayfalar yeter. Ama iki ata sözü, düşünen insanların akıllarını başlarına getirmesini de iyi becerir.

 

Hani derler ya, “Anlamayana davul zurna az olur, anlayana sivrisinek saz olur” İşte bizde böyle bir şeyiz. Anlamayanlara davul zurna oluyoruz sıkça, anlayanlara da saz oluyoruz seyrekçe.

 

Bu günlerde halkın arasında siyaset yok. Vatandaş şimdiden önüne serilecek kırmızı faturaları düşünmeye başladı bile. İktidara kimin geleceği umurunda bile değil. Hatta, bazı siyasi partiler bile, bende varım mantığı ile seçime katılma kararı almışlar. Devletin nimetlerinden faydalanmaya çalışıyorlar. Bu devlet o kadar büyük ve o kadar zengin bir devlet ki, bir tarafta milyonlarca yeşil kartlı, kaymakamlıkların kapılarında devletin vereceği yardıma muhtaç binlerce bekleyenler. Diğer tarafta bizler geldik, vatandaşa yardımları daha fazla vermeye başladık diyen zihniyetler. Yani vatandaşı iyice fakirleştirip, kapıkulu yapılmaya zorlayan zihniyetler.

 

Bir devletin vatandaşlarının refah içinde olması, devletten yardım almalarıyla mı ölçülür?

 

Eğer bir devletin içerisinde yeşil kartlılar %3’lerden % 60,70’ lere çıkmışsa, bu devletin vatandaşları refah içinde mi oluyorlar?

 

Halk geçim derdinde, Siyasi partilerimiz devletten aldıkları milyarlar dolayındaki yardımları harcama yarışında. Böyle bir şey olabilir mi?

 

Ülkesinin %70 çiftçi olan bir memlekette, bankalardaki kredi kartlarının %100’ü, çiftçilerin çektiği kredilerle dolduruluyorsa, bu halk seçimi düşünebilir mi?

 

Fakirleşmenin tırmandığı bir ülkede, seçim yatırımlarının bayrak, flama, afişlere aktığı bir ortamda, bu halk seçimi nasıl düşünebilir?

 

Siyasetin yalnızca siyasi parti il, ilçe teşkilatlarında heyecan yarattığını görmekteyiz. Bunun dışında heyecanın olmadığı,  sendeciliğin yine ayyuka çıktığı, parti merkezlerini para yardımı isteyen vatandaşlarla dolduğu bir  ülkede, seçimi ancak siyasi partiler  düşünebilir.

 

Siyasi parti yetkilileri altlarındaki son model arabalarla bu sıcakta rahatça geziyorlar. Çünkü arabaları klimalı. Yaz ortasında kışı yaşıyorlar. Ya vatandaş?

 

Vatandaş, işsizlikten, açlıktan, bir de haziran ayının verdiği,  40 derecelik sıcaktan yanıyor, tutuşuyor, kavruluyor.

 

Seçim, kimin derdinde? Vatandaş karnını doyurma derdinde iken. Seçim dördüncü, beşinci sıralarda dolaşıyor.

 

Bazı siyasi partililer memleketin çok iyi gittiğini, bazıları da memleketin devamlı dibe vurduğunu söylüyorlar. Her ikisi de doğru söylüyorsa, niye düşünsün vatandaş seçimi?

 

Birbirleri ile siyasi arenada kıyasıya kavga eden, dalaşan, oy avcılığı dolayısı ile birbirlerini tanınamazlıktan gelen siyasiler, aynı çatı altında, tesadüf de olsa karşılaştıklarında;  “Oooo kardeşim” deyip, siyasette tamam ama, biz burada beraberiz diyebiliyorlar. Anlayacağınız daha şimdiden vatandaşa yalan söylüyorlar. Geldiğimizde “hesap soracağız, şart olsun” diyenleri beraberce gördüğümüzde, yüzleri bile kı