KOŞ GEL TUSİAD, ATLA GEL MUSİAD...

FARUK HAKSAL

Devletin çatısında bir sıkışma mı var?..
Halk oy verdiği “vekiller”inden bir koalisyon mu istiyor?
Koş gel TUSİAD!..
Atla gel MUSİAD!..
Hazretler Ankara’ya şeref verecekler, parti merkezlerini tavaf edecekler ve devletin çatısını kendi çıkarları doğrultusunda yeniden şekillendirecekler…
Bu girişim ülkenin büyük bir gerçeğini açığa çıkartmaktadır:
Türkiye’yi yöneten güç TUSİAD + MUSİAD ve onların temsilcisi olduğu sosyal sınıftır…
Devletin çatısını şekillendirme etkinliğinde niçin sendikalar yoktur?
Çünkü devletin çatısının onarılmasında sendikaların temsil ettiği sosyal sınıfların devletin yönetiminde hiçbir rolü ve işlevi yoktur.
“Sınıf” sözcüğü her zaman tehlikeli görülmüştür.
Kim tarafından?
TUSİAD + MUSİAD’ın temsil ettiği sosyal sınıf tarafından.
Oysa, toplumsal ve ekonomik bir gerçek olan sınıfların inkar edildiği bir toplum bir tek hâkim sınıfın çıkarları yönünde işletilen bir toplum modelidir.
Siyaseti ekonomi belirler.
Ekonomi ise, sosyal sınıfların oluşmasının tek ve yegâne nedenidir.
Bir işçi vardır; bir de işveren.
Her ikisinin çıkarı birbiri ile çelişiktir.
Mecliste İş Kanunu görüşülürken, çıkarılacak Kanun’un felsefesini belirleyen temel güç, ya işçiden yanadır ya da işverenden.
Bir ev sahibi vardır; bir de kiracı.
Mecliste Kira Kanunu görüşülürken, çıkarılacak Kanun’un felsefesini belirleyen temel eğilim, ya kiracıdan yanadır; ya da ev sahibinden…
Aralarında bizim de olduğumuz [Mustafa Kamal’in deyimi ile] tüm “Mazlum Milletler”i sömüren uluslararası global güçler çelişkisi ise, temelinde, bir emek X sermaye çelişkisidir… Yani makro plandaki sınıf mücadelesidir!
Ülkemizde bu mücadeleyi kazanarak uzun yıllardır siyasal iktidarı oluşturan ve kullanan temel güç TUSİAD’dır. MÜSİAD’dır…
27 Mayıs Devrimi’nden sonra gelişen toplumsal bilinç doğrultusunda sosyal devlet kavramı [kısa bir süre için] siyasetin çatısında kendisine yer bulmuştur.
Sosyal adalet, ortanın solu ve sosyal-demokrat kavramlarının ortaya çıkması, Türkiye İşçi Partisi’nin 3. parti olarak meclise girmesi, Anayasa Mahkemesi’nin kurulması, işçi ve emekçilerin nispi de olsa sendikal haklara kavuşması ülkenin egemenlerini rahatsız etmiş ve 27 Mayıs düşmanlığının gerçek nedenini oluşturmuştur.
Bugüne baktığımızda ise, gördüğümüz şudur:
Ülkenin temel meselesi, koalisyon hükümetinin kurulması değil; Devlet’in çatısında gerçek demokrasinin tesis edilmesidir.
Eğer büyük çoğunluğunu işçi ve emekçilerin oluşturduğu halk, sandıkta verdiği oyların oluşturduğu siyasete bizzat ve aktif olarak katılır ve “çatı”nın inşasında gerçekten söz ve güç sahibi olabilirse, işte ülkede gerçek demokrasi ancak o zaman kurulur.