KÜÇÜK ADAMIN NAFİLE DÜNYASI...

FARUK HAKSAL

Küçük adamın küçük dünyasının büyük hayalleri vardır.

Ve bir türlü doymak bilmeyen beklentileri vardır.

Biraz büyümüş bir insanda ise, [bir parça da olsa] gerçeklerle yüz-yüze gelebilme cesareti vardır…

Biraz büyümüş insan, büyüdüğü ölçüde çoğaltır cesaretini.

Büyüyebildiği kadar.

İnsan yerinde saymaz: ya ilerler, ya geriler…

Örneğin, büyüyorsa, büyür… Küçülüyorsa, küçülür… Ama bazen bu eylemlerin yönü değişir, büyüyen küçülür; küçülen büyür.

Ona buna yaranma, onu bunu yağlama, andan bundan medet umma ile küçülür insan, küçüldükçe küçülür.

Bastığı yere sağlam basarak, eğilip bükülmeyerek ve “hak bellediği yolda yalnız yürüyerek,” büyür insan, büyüdükçe büyür…

Kimileri, onun bunun sırtından ulaşmak ister menzile, onun bunun itmesi ile, ona buna yaslanarak…

Kimileri ise, kendine [ve özüne] saygı, insanlara sevgi, yardım ve paylaşma gibi değerlerle büyütür gönlünü… Genişletir, genleştirir!

Kimileri, orda öyle, burada böyle konuşur, ne gam!..

Kimileri ise, gerçeğin dibinden kendisine fazilet devşirir…

Tevazu, erdemlerin en ulusu, en görkemlisidir.

Kendini beğenmişlik ise, yoksulluğun en dibi, en kaypak ve en kirli çehresi…

Pazartesi öyle konuş…

Cuma böyle.

Cuma günü öğleden sonra ise, hem öyle, hem böyle…

Peki ne için bunca oyun?..

Bu fetbazlığın nedeni ne?

Bir lokma ekmek mi bütün dert?..

İki çift söz mü sırtını sıvazlayan?..

Yoksa sen de mi bir koltuk için ruhunu ipotek edenlerin tarikatına kaydolmuş, Yeni Dünya Düzeni’nin kuyruğuna yapışmış rütbe beklemektesin?..

Küçük adamın eğlencesi de, dinlencesi de, gülmecesi de nafiledir, nafile!..

Küçük adamın yaşamının ereği de nafile…

Hedefi de